‘’ Demek, ilk savaşta
Tegealılar karşısında geri basmışlardı; ama Kroisos zamanında ve Lakedaimon’da
Anaxandridas’ın ve Aristo’nun hüküm sürdükleri sıralarda, Spartalılar
askerlikten yana üste çıktılar; bakınız bu nasıl oldu: Tegealılar karşısında
sürekli başarısızlıkları sonunda, Delphoi’ye adamlar gönderdiler,’’ Düşmanı
yenmek için hangi tanrıların gönlünü etmeliyiz?’’ diye sordular. Pythia onlara
Agememnon oğlu Orestes’in kemiklerini Sparta’ya getirmelerini buyurdu. Ama
onlar mezarı bulamadılar ve tanrıçaya yeniden adam gönderip, nerede yattığını
sordular. Pythia bu soruya şu cevabı verdi:
Arkadia’da Tegea. Bir ova.
İki rüzgâr eser orada:
Uğursuz ve değişmez bir
yasadır bu.
Yumruğa karşı yumruk; eziyet
üstüne eziyet.
Orestes oradadır, canlı
tohumlarla dolu toprak
Örtüyor onu. Al onu, kent
senin olacaktır. ‘’
Her insanın, her toplumun bir hikâyesi
vardır. Yaşamın olağan akışı içinde kaybolabilir bu hikâyeler ya da olağanüstü
olayların heyecanı içinde eriyip gidebilir. Burada sahneye hikâye anlatıcılar
ve kaydediciler(vakanüvisler) çıkıyor. Herodotos ise bu vakanüvislerin
ilklerinden ve en önemlilerinden biri. Lise tarih ders kitaplarının o kupkuru,
sıkıcı anlatımını hatırlıyorum da. Yazarlar tarih öğretmeni ama ya Herodotos
tarihini okumadılar- ki bu tuhaf olur- ya da tarih yazımı nasıl olur diye hiç
örnek almadılar Herodotos’tan. Onun canlı, akıcı, yer yer naif anlatımı
sayesinde bu çok hacimli kitabı sıkılmadan, kolayca okumak mümkün. Sadece bir
tarih kitabı olmakla kalmıyor, bu kıvrak üslup sayesinde nitelikli edebi bir
esere de dönüşüyor.
Tarih yazımının babası Herodotos, yazdığı Tarihi dokuz kitapta toplamış. Her bir bölüm bir Musa’nın adını
taşıyor.-Musalar, Yunan mitolojisinde ilham perileri- Kitapların adları şöyle:
Klio, Euterpe, Thalia, Melpomene, Terpsikhore, Erato, Polymnia, Urania,
Kalliope. Onun bu yazma tutkusunu ateşleyense- bu tabii ki benim yorumum- başka
toplumlara, başka coğrafyalara duyduğu sınırsız merak. Hepimizin çocukken sahip
olduğu ama sonra çoğumuzun yitirdiği o saf merak duygusu. Anlattığı toplumların kültürünü,
geleneklerini, ülkelerin coğrafyasını, hanedanların tarihini titizlikle
araştırıp kaleme almış Herodotos. Özellikle İlkçağ Mısır Tarihi ve Pers Tarihi
hakkında pek çok ilgi çekici ayrıntıya ulaşmak mümkün.
Efsanelerden, mitolojilerden beslenen bölümler de var içerisinde ama
kitabı yazıldığı zamanın ruhuna göre değerlendirmek gerekiyor. Belki de tam da
bu sebeple yüzyıllardır ilgiyle okunuyor.
Günümüzde her şeyin bir reklama, pazarlamaya dönüştüğü bir gerçek.
Çağımızın sloganı: Satın al, harca, tüket! Entelektüel üretim de bundan
nasibini alıyor ve pek çok yazar, sanatçı şaşalı tanıtım kampanyalarıyla
kamuoyunun karşısına çıkıyor. Burada kitabın çevirmeni Müntekim Ökmen’in
önsözde yazdığı bir bilgiyi paylaşmak istedim. Yüzlerce yıl önce İlk Çağda
Herodotos Tarihini yazdığında
herhalde ne kadar önemli bir eser ortaya koyduğunun farkındaydı. Ama yaptığı
tek şey’’ Halikarnassos’lu Herodotos
araştırmasını kamuya sunar’’ diye kitabını imzalamak ve daha sonra kenara
çekilerek okuru ile kitabı baş başa bırakmak olmuş.
A. KOŞBAY
A. KOŞBAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder