‘’ Sagredo- Hayatında
merdiven hakkında hiçbir fikri olmayan birine çok yüksek bir kule gösterilse ve
ona kulenin tepesine gitme arzusunun içinde kıpırdayıp kıpırdamadığı sorulsa
inanıyorum ki kesinlikle hayır derdi, noktaya ulaşmak için uçmaktan başka yolla
da gidilebileceğini idrak etmediği için.
Merdivenler gösterilse
çıkmayı daha önce imkânsız bulduğu yere kendi enerjisi sayesinde basamakları
bir bir çıkarak o noktaya varılabileceğini anlar ve kendi kendine gülerek fazla
öngörülü davranmadığını itiraf ederdi.’’
Dünya yuvarlaktır ve diğer
gezegenlerle birlikte güneşin etrafında döner. Bu temel bilgiyi küçücük bir
çocukken anne babamız anlattı bize ya da ilkokul birde öğretmenimizden
öğrendik. Üzerinde düşünmüyoruz bile. O kadar doğal ki. İki gözümüz, iki
kulağımız olması gibi, karın beyaz renkli olması gibi. Ama insanlığın bu
gerçeği kabullenmesi çok zaman aldı. İyonya’da ilerleyen bilim, Aristoteles’in
fikirleriyle donmuştu. Sistemimizin merkezinin Dünya olduğu ve bütün
gezegenlerin buna Güneş de dâhil Dünya etrafında döndüğü(!) kabul edilmişti.
Uzun süre Aristoteles’in bu fikrine kimse karşı çıkmaya cesaret edemedi. Bu
öğreti Kilise tarafından da destekleniyordu. Aksi bir görüş, en ufak bir kuşku
dahi dile getirilemiyordu. Engizisyon geleneğe aykırı fikirleri engellemek için
pusudaydı. Sonra gözü kara bir İtalyan bilim adamı tarih sahnesine çıktı ve çok
yalın bir şey söyledi: ‘’Hayır, dedi siz yanılıyorsunuz. Güneş dünyanın etrafında dönmüyor, gerçek
bu değil. Gerçek tam tersi. Güneş merkezdedir, Dünya ve bütün diğer gezegenler
de Güneşin etrafında dönmektedir. ‘’ Bu çılgın bilim adamı Galileo Galilei idi.
İnanılmaz şeyler söylüyordu çağdaşlarına göre. Güneş Merkezli fikir
kolaylıkla ispatlanabilirdi. Pek çok kanıt mevcuttu ve bu kanıtları üç kurmaca
İtalyan entelektüelini konuşturduğu, diyaloglardan oluşan kitabı ‘’İki Büyük
Dünya Sistemi Hakkında Diyalog’’ da kaleme aldı. Salviati, Güneş Merkezli evren
fikrinin temsilcisi kitapta. Simplicio, Aristoteles’in Dünya merkezli evren
anlayışının savunucusu. Sagredo ise iki zıt kuram arasında sorgulayarak doğruyu
bulmaya çalışıyor.
Kitap yayınlandıktan sonra Galileo Galilei engizisyonda yargılandı,
sapkınlıkla suçlandı ve tehditlere boyun eğerek görüşlerinden vazgeçtiğini
bildiren bir mektubu okudu. Engizisyondan böylece kurtuldu ve son yıllarını
gözetim altında başka konulara yönelik bilimsel çalışmalarla geçirdi. Bu, bana
mitolojide Prometheus’un Zeus’un elinden ateşi çalıp insanlığa armağan etmesini
hatırlatıyor. Zeus’un hışmından kurtulamadı Prometheus belki ama insanlık da
ateşe kavuştu ve bir daha hiç karanlıkta kalmadı. Galilei ’nin yaktığı ateş de
bir daha hiç sönmedi. Özgürleşmeyle birlikte görüşleri de kabul edildi. Yüzyıllar
sonra ise Kilise Galilei davası ile ilgili pişmanlığını dile getirecekti.
Günümüzde hepimizin bildiği bir gerçeği neden okuyalım? Bilim kitaplarını
neden okuyalım? Bu sorulara yanıtımı Türk bilim adamı Engin Umut
Akkaya’nın bir sözünü alıntılayarak vermeme izin verin.
‘’Bugüne kadar evren bize bir tek
büyük sırrını vermiştir; o da evrenin anlaşılabilir olduğudur. Ve biliyoruz ki,
ancak bilimle insan korkularını ve tüm diğer zayıflıklarını aşıp, küçük mavi
gezegendeki ve evrendeki gerçek yerini kavrayabilecektir.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder