10 Şubat 2017 Cuma

Jean Paul Sartre - BULANTI



‘’Olayları günü gününe yazmak daha iyi olacak. Açıkça kavramak için bir günce tutmalı. Önemsiz gibi görünseler de küçük ayrıntıları, olaycıkları kaçırmamalı, özellikle hepsini sınıflamalı. Şu masayı, sokağı insanları, tütün paketimi nasıl gördüğümü anlatmalıyım, çünkü değişen bu. Bu değişmenin alanını ve özünü iyice belirlemeliyim.’’


Varoluşçu felsefenin en önemli düşünürlerinden olan Jean- Paul Sartre, düşüncelerini Varoluş ve Hiçlik yapıtında aktarmıştır. Romanlarıysa bir nevi bu felsefe akımının edebiyata uyarlanışıdır.

Hayata, insanlara, kalıplaşmış, anlamsız değer yargılarına karşı duyulan tiksinti roman boyunca karşımıza çıkar. Yurtdışı görmüş, çok okuyup yazmış, gerçek bir entelektüel olan Roquentin, bizim günlük hayatta alışageldiğimiz, sıradan küçük olaylar karşısında güçlü bir bulantıyla sarsılır. Diğerleri onun için pek de önemli değildir. Sadece ona rahatsızlık vermektedirler aptallıkları, sıradanlıklarıyla.

Umutlu ya da umutsuz bir karakter değildir Roquentin. Mutlu ya da mutsuz değildir. Sevinçli ya da kederli değildir. Kentlerden korkar. Ama kentlerden de uzak kalmamak gerektiğini düşünür. Çünkü eğer uzaklaşırsanız bitki çemberiyle karşılaşacaksınız. Beklemektedir bitkiler ve kent ölünce onu kaplayacaklardır.

Okuduğum kitaplar içinde başkarakteri bana en anlaşılmaz gelen kitap olmuştur Bulantı uzun süre. Kitabı daha sonra birkaç defa daha okuyunca anlamını daha iyi kavramaya başladım. Hala bazı karanlık noktalar kalmış olsa da bu okumalardan geriye… Belki de güçlü bir anlatım, böyle olmalı. Her okuduğunuzda yeniden keşfedecekleriniz olmalı.

Toplumsallığı değil bireyselliği ön plana çıkaran, sahte nezaket gösterilerine yüz vermeyen Jean- Paul Sartre, felsefesine, yazdıklarına sadık kalarak 1964’te kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat Ödülünü reddetmişti.

A. KOŞBAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder