‘’Atiye ikide bir
Dirmit’in başına dikildi. Kulağına eğildi, ’Oku, başını kurtar, kimseden hayır
yok bilesin, ’dedi. Zihnini dağıtmaması, kafasını dersine vermesi için ona
türlü akıllar verdi. Dirmit’i evin içinde olup biten her şeye kulağını tıkaması
için tembihledi. Dirmit, Seyit’in cam
gibi gözlerini tavana dikip inlemesine, Mahmut’un ıslığına, Huvat’ın nağmeli
nağmeli bir alçalıp bir yükselen sesine, Nuğber’in işlediği çeyizleri kat kat
açıp içini çekmesine, Zekiye’nin kendi kendine konuşup durmasına, Atiye’nin
tespih elinde sohurdanmasına kulağını tıkadı. O yıl da okuldan övgülü, mühürlü kâğıtlar
getirdi. Bir sınıf daha atlayıp eve geldi.’’
Kır, kent çatışması, göç ve göçten sonra tutunma
edebiyatımızda ve sinemamızda sıklıkla işlenmiştir. Edebiyatımızda göç üzerine
en özgün anlatılardan biri de hiç kuşkusuz Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölümü.
Latife Tekin, bir nevi bir masalcı teyze. Bu toprakların bin
yıllık masal geleneğinden, efsanelerinden beslenerek, Anadolu halk bilgeliğinin
parıltılarını yansıtıyor romanına. Yer yer Güney Amerika edebiyatının damgası
olan büyülü gerçekçilik akımından da beslendiğini düşünüyorum. Gabriel Garcia
Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlığını okuduysanız, Sevgili Arsız Ölüm de benzer bir
etki bırakacaktır üzerinizde.
Son derece akıcı bir anlatım var kitapta. Kitap ne zaman
başladı ne zaman bitti farkına varmıyorsunuz. Okurken belli belirsiz bir
tebessüm hiç eksik olmuyor yüzünüzde. Adında ölüm geçen bir kitabı okurken bu
tuhaf görünebilir. Ama evin direği Atiye’nin, kitap boyunca bir yandan ölümle
köşe kapmaca oynaması, bir yandan da kalabalık ailesini toparlama, büyük
şehirde tutunma çabası hem hüzünlendiriyor hem de gülümsetiyor sizi.
Ölüm şimdiye kadar pek çok şekilde tanımlanmıştır yazarlar,
şairler, filozoflar tarafından. Ama Latife Tekin’e kadar hiç kimse
ölüme arsız demeye cüret edememişti. Bu meydan okumaya kitabı okuyarak siz de
katılabilirsiniz.
A. KOŞBAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder