24 Şubat 2017 Cuma

Elias Canetti - KÖRLEŞME




‘’Sabahın ilk soluk ışıkları, onu iş başında buldu. Saat altıda diz çökmüş, karanlığın koridor boyunca açılışını izlemekteydi. Karşı duvardaki leke, gerçek karakterine büründü. Kaynağı belirsiz gölgeler-insanların değil nesnelerin gölgesiydi bunlar,  ama hangi nesnelerin?-fayansların üstüne vurdu, tehlikeli ve saygısız tonda bir griye dönüştü ve Kien’in adını koyup da yeni başlayan sabahı kendine zehir etmek niyetinde olmadığı bir renge yaklaştı. Kien varlıklarını kabule yanaşmaksızın ve ilk önce nazik bir ifadeyle, gölgelerden ya çekilmelerini ya da başka bir renk almalarını rica etti. Gölgeler ne yapacaklarını kestirmeksizin durakladılar. Kien isteğinde direndi. Karşısındakilerin kendilerinden emin olmadıkları gözünden kaçmamıştı. Gölgelere bir ültimatom vermeye karar verdi ve bu ültimatomu dinlemedikleri takdirde, kendileriyle ilişkilerini keseceğini bildirdi. Elinde baskı yapmasını sağlayacak başka araçlar da vardı, bundan ötürü uyarıyordu gölgeleri; onların karşısında savunmasız değildi.’’

Gerçek nedir? Gerçekle bağ nasıl kopar? Koparsa ne olur? Bizim gerçeğimizle başkalarının gerçeği aynı mı?  Körleşme, adım adım gerçekten uzaklaşan, katı sınırlar çizdiği dünyasından çıkamayan daha doğrusu çıkmak istemeyen bilim adamı Peter Kien ekseninde bu sorulara yanıt arıyor. Kendi alanı sinolojide bir dahi olarak görülen Peter Kien, gündelik hayat içindeyse bir çocuk kadar bile deneyime sahip değildir. Üzerine titrediği kitaplarına, hizmetçisinin de büyük değer verdiğini zannederek onunla evlenir ve olaylar garip bir şekilde gelişir. Kafka’dan aşina olduğumuz tuhaflıklar roman boyunca devam eder. Karısı evden Kien’i attığında, Kien kendi evinden kovulduğunu düşünmez. Kendisi dışarı çıkarak karısını içerde bırakmış, karısını o evde yaşamaya mahkûm etmiştir. Çok sevdiği kitaplığını ise evde bırakmıştır ama kafasında yeni bir kitaplık kurmakta ve bu hayali kitaplığı her gittiği otele götürmekte ve hayali kitaplarını gerçek kese kâğıtlarına sarmaktadır. Hatta bu hayali kitaplar için gerçek bir yardımcı bile tutar. Bu yardımcı ise Kien’in durumundan yararlanmak isteyen bir açıkgöz, dolandırıcı bir tip olan Fischer(le)dir. Ama Fischer de bir anlamda gerçeklikten kopmuş biridir. O da kendi hayal dünyasında sık sık sanrılarıyla baş başadır. Tıpkı kendi gerçekliğinde hapsolmuş diğer karakterler gibi.

Elias Canetti kitabı el yazısıyla mı yazdı yoksa daktiloda mı yazdı bilmiyorum. Ama yazarken kaleminden ya da daktilosundan dumanlar çıktığını hayal ediyorum. Kitabı bitirdiğimde geriye hangi duygular, düşünceler kaldı? Kien’i ve yoluna çıkan diğer karakterleri adım adım izlerken yüzeysel baktığımızda olaylar komik, eğlendirici gibi gözükebilir.  Derine indiğimizdeyse -eğer biz de körleşmediysek- göreceğimiz tek şey büyük bir acı, yakıcı bir insanlık dramı olacak.

A. KOŞBAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder