Şarklı Şinasi…
Garplı Macit…
Şark ile Garp kültürü arasında sıkışmış Neriman…
Bir şehir ki tramvay yoluyla birbirine bağlı olacak kadar
yakın ama kültür ve gelenekleriyle birbirine zıt denilecek kadar uzak iki semte
sahip; Fatih, Harbiye.
Doğu kültürünü temsil eden Fatih ve batı yaşayışını temsil eden
Harbiye…
1930’lu yılların yeni Türkiye’sinde geçiyor, olay. Batılılaşma
hareketinin sosyolojik açıdan oluşturduğu farkları Neriman’ın psikolojisi
üzerinden anlatıyor, Türk Edebiyatının kilometre taşlarından olan yazarımız
Peyami Safa.
Derin analizler içeren, yerinde psikolojik tahliller yapan bir
roman. Yalnız “Bir musibet, bin nasihatten evladır.” sözünün hakkını teslim
etmeyen, çarçabuk biten bir sona sahip. Başımızda kavak yellerinin estiği
gençlik (toyluk) dönemlerimizin birincil özelliklerinin başında; başkalarının
tecrübelerine göre hayat çizgimizi belirlemekten ziyade, sonunda ne olursa
olsun yaşayıp deneyimleyerek sona varmak gayemiz yatar. Oysa Neriman’da bunu
görmüyoruz. Belki de yazıldığı dönemde genç kızların şimdiki gibi imkanları
olmadığından olsa gerek; yazarın, kitabın sonunu hızla getirdiğini
düşündürüyor. Hoş uzun tutulsaydı da fakir kız-zengin oğlan dizileri tadında
olurdu ki, bu da kabak tadı verebilirdi. İzlediğimiz zengin-fakir,
doğulu-batılı içerikli dizi ve filmlerin çoğunun esinlenme kaynağı Peyami
Safa’nın bu muhteşem eseri olduğu kanısındayım. Tabi şimdiki dizilerde
“en belirgin fark” olarak; oyuncuların, senaristlerce “Herkesin hayatına kimse
karışamaz!” felsefesiyle hareket ettirilmelerini gösterebilirim.
1930’lardan günümüze kadar neredeyse 1 asır zamanı geride
bıraksak da İstanbul’un gerek bu iki semtinde, gerek diğer semtlerinde hala
aynı durumu rahatlıkla sezebiliyoruz; doğu ıle batı arasında sıkışmışlığı hep
hissediyoruz. Medeniyetler çatışması hemen her mahallede var. Temelinde şarklı
bir toplumuz ancak bize hitap etmeyen yanlarıyla da garplı olmaya çabalıyoruz;
müzikten yemeğe, giyimden eşyaya, iletişimden eğlenceye…vb. kadar. Oysa
bıraksak kendimizi zaten zaman içerisinde bu kendiliğinden olacaktır. 100 yıla
yakındır hala bir arpa boyu kadar yol alınamamasının sebebini 2 duruma
bağlıyorum: “Toplumsal alanda” “diretme” ve “psikolojik alanda” ise “özenti”
duygusu ile hareket edilmesi halleri, zaten bu kendiliğinden oluşacak uyuma ket
vurarak daha da geciktiriyor. Şarklı garplıya, garplı da şarklıya ulaşmaya
çalışıyor. Sadece kentimizde değil, dünyamızın her yerinde bu böyle aslına
bakarsanız; bir İranlının Batı’nın ve medeniyetin kalelerinden İngiltere’de
özgürlüğün kollarında yaşama arzusu ne denli güçlü ise bir Amerikalının da
tası-tarağı toplayıp Doğunun ve doğallığın kalesi Hindistan’da ruhsal doyuma
ulaşma özlemi o denli güçlü. Doğu batısız, batı doğusuz olamaz, olmamalı. Her
iki tarafta özünü kaybetmeden, ölçülü seviyede dengelediği oranda paralel
seyredecektir, haz aldığı oran!
Son olarak eski kelimelerin bolca kullanıldığı, ancak
akıcılığına asla ket vurulmadığı sade, anlaşılır bir kitap olduğunu
belirtmeliyim. Henüz okumadıysanız okunacaklar listenizin en başına eklemenizi
öneririm..
Okumak Harika Bir Eylemdir!
Esra K.K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder