12 Şubat 2017 Pazar

Peyami Safa - FATİH-HARBİYE




Şarklı Şinasi…
Garplı Macit…
Şark ile Garp kültürü arasında sıkışmış Neriman…

Bir şehir ki tramvay yoluyla  birbirine bağlı olacak kadar yakın ama kültür ve gelenekleriyle birbirine zıt denilecek kadar uzak iki semte sahip; Fatih, Harbiye.
Doğu kültürünü temsil eden Fatih ve batı yaşayışını temsil eden Harbiye…

1930’lu yılların yeni Türkiye’sinde geçiyor, olay. Batılılaşma hareketinin sosyolojik açıdan oluşturduğu farkları Neriman’ın  psikolojisi üzerinden anlatıyor, Türk Edebiyatının kilometre taşlarından olan yazarımız Peyami Safa.

Derin analizler içeren, yerinde psikolojik tahliller yapan bir roman. Yalnız “Bir musibet, bin nasihatten evladır.” sözünün hakkını teslim etmeyen, çarçabuk biten bir sona sahip. Başımızda kavak yellerinin estiği gençlik (toyluk) dönemlerimizin birincil özelliklerinin başında; başkalarının tecrübelerine göre hayat çizgimizi belirlemekten ziyade, sonunda ne olursa olsun yaşayıp deneyimleyerek sona varmak gayemiz yatar. Oysa Neriman’da bunu görmüyoruz. Belki de yazıldığı dönemde genç kızların şimdiki gibi imkanları olmadığından olsa gerek; yazarın, kitabın sonunu hızla getirdiğini düşündürüyor. Hoş uzun tutulsaydı da fakir kız-zengin oğlan dizileri tadında olurdu ki, bu da kabak tadı verebilirdi. İzlediğimiz zengin-fakir, doğulu-batılı içerikli dizi ve filmlerin çoğunun esinlenme kaynağı Peyami Safa’nın  bu muhteşem eseri olduğu kanısındayım. Tabi şimdiki dizilerde “en belirgin fark” olarak; oyuncuların, senaristlerce “Herkesin hayatına kimse karışamaz!” felsefesiyle hareket ettirilmelerini gösterebilirim.

1930’lardan günümüze kadar neredeyse 1 asır zamanı geride bıraksak da İstanbul’un gerek bu iki semtinde, gerek diğer semtlerinde hala aynı durumu rahatlıkla sezebiliyoruz; doğu ıle batı arasında sıkışmışlığı hep hissediyoruz. Medeniyetler çatışması hemen her mahallede var. Temelinde şarklı bir toplumuz ancak bize hitap etmeyen yanlarıyla da garplı olmaya çabalıyoruz; müzikten yemeğe, giyimden eşyaya, iletişimden eğlenceye…vb. kadar. Oysa bıraksak kendimizi zaten zaman içerisinde bu kendiliğinden olacaktır. 100 yıla yakındır hala bir arpa boyu kadar yol alınamamasının sebebini 2 duruma bağlıyorum: “Toplumsal alanda” “diretme” ve “psikolojik alanda” ise “özenti” duygusu ile hareket edilmesi halleri, zaten bu kendiliğinden oluşacak uyuma ket vurarak daha da geciktiriyor. Şarklı garplıya, garplı da şarklıya ulaşmaya çalışıyor. Sadece kentimizde değil, dünyamızın her yerinde bu böyle aslına bakarsanız; bir İranlının Batı’nın ve medeniyetin kalelerinden İngiltere’de özgürlüğün kollarında yaşama arzusu ne denli güçlü ise bir Amerikalının da tası-tarağı toplayıp Doğunun ve doğallığın kalesi Hindistan’da ruhsal doyuma ulaşma özlemi o denli güçlü. Doğu batısız, batı doğusuz olamaz, olmamalı. Her iki tarafta özünü kaybetmeden, ölçülü seviyede dengelediği oranda paralel seyredecektir, haz aldığı oran!

Son olarak eski kelimelerin bolca kullanıldığı, ancak akıcılığına asla ket vurulmadığı sade, anlaşılır bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Henüz okumadıysanız okunacaklar listenizin en başına eklemenizi öneririm..



Okumak Harika Bir Eylemdir!

Esra K.K.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder