16 Şubat 2017 Perşembe

Semavi Eyice - TARİH BOYUNCA İSTANBUL




‘’Ne kadar âlemi devretse sipihr
Bulmaz İstanbul’a benzer bir şehr
Hüsniyle görmek ile müstesna
Anı ağuşuna çekmiş derya  ‘’

Nabi

Bir şehrin sokaklarında yürürsünüz hızlı hızlı. Aceleniz vardır. Okulunuza, işinize yetişeceksinizdir ya da arkadaşlarınız sizi bir kafede beklemektedir. Sinemanın seansını kaçırırsanız hiç iyi olmaz. Akşam eve dönerken de acele etmeli. Bir markete uğrayıp hemen evde almalı soluğu.
Bu kitabı okuyana kadar doğup büyüdüğüm, yaşadığım şehir İstanbul’u pek de keşfetmemiş olduğumu fark ettim. Keşif hep uzak, bilinmeyen diyarlara yapılır gibi geliyor. Ama bazen en yakınımızda keşfetmediklerimiz.
Tarih Boyunca İstanbul, duayen sanat tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice ’nin yarım yüzyılı aşan birikimiyle hazırladığı, titiz bir çalışmanın ürünü çok önemli bir kitap. İstanbul’u şehrin kuruluşundan günümüze kadar uzanan süreçte topografyası, tarihi, mimarisi, kültürüyle ele alıyor.
İlkçağda İstanbul bölümünde ilk yerleşim yerlerinden, şehrin kuruluş efsanelerine, Roma dönemi İstanbul’undan, Byzantion dönemi İstanbul’una, bir şehrin tarihi satır satır işleniyor. Surlar, su teşkilatı, cadde, meydan ve anıtlar, saraylar ve evler, kilise ve manastırlar hakkında ayrıntılı bilgiler aktarılıyor. Ayasofya’nın mimari proje ve inşa süreci ile ilgili ilginç bilgiler okuyoruz. Ayasofya’nın neden bütün geçmişi boyunca iki yanlardan destek payandalarıyla ayakta tutulmaya çalışılması gibi.
Türk Dönemi bölümünde fetihten sonra İstanbul’un Türkleşmesi -ki bu en başta mimariyle oluyor-şehrin düzenini değiştiren deprem ve yangınlar ve şehre Türk karakterini veren yapılar ele alınıyor. Neler anlatılmıyor ki.  Kışlalar, baruthaneler, saraylar, külliyeler, Selatin Camileri, vezir camileri, namazgâhlar, kiliseler, havralar, çeşmeler, sebiller, hamamlar, mektepler, askeri okullar, üniversite, kütüphaneler, bedestenler, büyük çarşılar, arastalar, hanlar, Babıali, karakollar, yangın kulesi, gümrük, mesire alanları, kahvehaneler, muvakkithane, tiyatrolar… Kitabın son bölümü ise tamamen Haliç’e ayrılmış. Ne yazık ki pek çok kuşaklar için Haliç uzun süre dayanılmaz kokuların yükseldiği, denizin en kirli bölgesi olarak belleklerde yerini aldı. Bu bölümü okuyunca tarih boyunca Haliç’in önemini kavrıyoruz ve zihnimizde Haliç denince yeni bir pencere açılıyor.
Kitap boyunca hep vurgulanan İstanbul’un talihsizliğini de belirtmeden geçmeyelim. Yüzyıllar geçmiş, çağlar değişmiş ama İstanbul’un kaderi değişmemiş.  Her gelen İstanbul’un tarihini yıkıp da geçmiş. Kitapta anlatılan yapıların pek çoğunun izi şehirden silinmiş. Kendisine reva görülen bu kadar hoyratlığa rağmen İstanbul yine de güzel. Hala güzel.



A.KOŞBAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder