‘’Ne kadar âlemi devretse
sipihr
Bulmaz İstanbul’a benzer bir
şehr
Hüsniyle görmek ile müstesna
Anı ağuşuna çekmiş
derya ‘’
Nabi
Bir şehrin sokaklarında yürürsünüz hızlı hızlı. Aceleniz vardır.
Okulunuza, işinize yetişeceksinizdir ya da arkadaşlarınız sizi bir kafede
beklemektedir. Sinemanın seansını kaçırırsanız hiç iyi olmaz. Akşam eve
dönerken de acele etmeli. Bir markete uğrayıp hemen evde almalı soluğu.
Bu kitabı okuyana kadar doğup büyüdüğüm, yaşadığım şehir İstanbul’u pek
de keşfetmemiş olduğumu fark ettim. Keşif hep uzak, bilinmeyen diyarlara
yapılır gibi geliyor. Ama bazen en yakınımızda keşfetmediklerimiz.
Tarih Boyunca İstanbul, duayen sanat tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice
’nin yarım yüzyılı aşan birikimiyle hazırladığı, titiz bir çalışmanın ürünü çok
önemli bir kitap. İstanbul’u şehrin kuruluşundan günümüze kadar uzanan süreçte
topografyası, tarihi, mimarisi, kültürüyle ele alıyor.
İlkçağda İstanbul bölümünde ilk yerleşim yerlerinden, şehrin kuruluş
efsanelerine, Roma dönemi İstanbul’undan, Byzantion dönemi İstanbul’una, bir
şehrin tarihi satır satır işleniyor. Surlar, su teşkilatı, cadde, meydan ve
anıtlar, saraylar ve evler, kilise ve manastırlar hakkında ayrıntılı bilgiler
aktarılıyor. Ayasofya’nın mimari proje ve inşa süreci ile ilgili ilginç
bilgiler okuyoruz. Ayasofya’nın neden bütün geçmişi boyunca iki yanlardan
destek payandalarıyla ayakta tutulmaya çalışılması gibi.
Türk Dönemi bölümünde fetihten sonra İstanbul’un Türkleşmesi -ki bu en
başta mimariyle oluyor-şehrin düzenini değiştiren deprem ve yangınlar ve şehre
Türk karakterini veren yapılar ele alınıyor. Neler anlatılmıyor ki. Kışlalar, baruthaneler, saraylar, külliyeler,
Selatin Camileri, vezir camileri, namazgâhlar, kiliseler, havralar, çeşmeler,
sebiller, hamamlar, mektepler, askeri okullar, üniversite, kütüphaneler, bedestenler,
büyük çarşılar, arastalar, hanlar, Babıali, karakollar, yangın kulesi, gümrük, mesire
alanları, kahvehaneler, muvakkithane, tiyatrolar… Kitabın son bölümü ise
tamamen Haliç’e ayrılmış. Ne yazık ki pek çok kuşaklar için Haliç uzun süre
dayanılmaz kokuların yükseldiği, denizin en kirli bölgesi olarak belleklerde
yerini aldı. Bu bölümü okuyunca tarih boyunca Haliç’in önemini kavrıyoruz ve
zihnimizde Haliç denince yeni bir pencere açılıyor.
Kitap boyunca hep vurgulanan İstanbul’un talihsizliğini de belirtmeden
geçmeyelim. Yüzyıllar geçmiş, çağlar değişmiş ama İstanbul’un kaderi değişmemiş. Her gelen İstanbul’un tarihini yıkıp da
geçmiş. Kitapta anlatılan yapıların pek çoğunun izi şehirden silinmiş.
Kendisine reva görülen bu kadar hoyratlığa rağmen İstanbul yine de güzel. Hala
güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder