19 Şubat 2017 Pazar

Okumak Harika Bir Eylemdir !





Ben Esra. 3 yaşındayken okumayı söktüm. 4 yaşında ilk şiir kitabım yayınlandı. 5 yaşına geldiğimde Nobel Edebiyat Ödülü aldım. Hah hah hah, tabi ki kötü bir şaka.
Öncelikle baştan belirteyim; Aslı ve Kübra gibi  kitap okuma alışkanlığım öyle çoook küçük yaşlara dayanmıyor ve onlar gibi geniş bir arşive de sahip değilim. Ancak okuma edinimini geç kazanmış olsam da ben de kendi çapımda iyi bir okuyucuyumdur.

Aslında kitap okumayı her zaman sevmişimdir. Fakat kitap okumaktan soğuduğum/ korktuğum/ kaçtığım/ sıkıcı ve gereksiz bulduğum uzun yıllar oldu. Malum hepımız 7 yaşında okuma-yazma öğreniriz. Bunu, ders kitaplarının yanısıra  ilkokulda haftalık ve aylık dağıtılan dergi ve hikâye kitapları (Cin Ali, Ayşegül serisi vb. türden hikaye kitapları) okuyarak geliştiririz. Bir süre sonra artık bunlarla yetinemez olduğunuza karar verilir ve ünlü yazarların kitaplarına terfi etme vaktiniz gelir. Aileniz/ öğretmeniniz tarafından edebi eserlerle tanıştırılırsınız. (Bu evre çok önemlidir! Hem de tahmin edebileceğinizden de çok!) Benim de ilkokul 2.sınıfın bitimi vesilesiyle yaz tatili döneminde okumayı alışkanlık edinmem için Sevgili Öğretmenimce okumam adına aileme aldır(t)ılan Ömer Seyfettin’in Kaşağı adlı kitabı ilk kitabımdır. Ancak kitap hayatıma öyle bir sirayet etmiştir ki, yıllar boyu tüm kitaplardan kaçmama sebep olmuştur. Bildiğiniz gibi Kaşağı  bir hikaye kitabıdır. Bu kitapta yine Ömer Seyfettin’e ait birkaç tane daha hikaye yer alır. Hikayelerin çoğu o yaştaki bir çocuk için fazla dram içeriklidir. Hele aralarında biri vardır ki akıllara zarar. Adı İLK CINAYET. Okuduğumda kendime gelemediğim, günlerce ağladığım, çok korktuğum, o yaşta henüz sözleri yazılmamış olmasına rağmen “ben yoruldum hayat, gelme üstüme” şarkısının güftesi içinde bir psikolojiye girdiğim ve ta ki 6.sınıfa kadar bir daha elime ders kitabı dışında asla kitap alamadığım o meşhur hikaye… 6. sınıfta da almazdım ya, dönem ödevim Çalıkuşu olunca, okumak zorunda kaldım. O yıllar (1992-1999) televizyon kanallarının Kemalettin Tuğcu’ nun Küçük Besleme, Üvey Baba gibi ağır dozajda acı ve dram içerikli hikaye kitaplarını dizileştirmeleri ile de kitaplarla aramdaki seviyeyi korumaya devam ettim. (Bana göre bütün kitaplar acı veren hikayelerle donatılmışlardı ve onlardan korkuyordum.)

Yoo yoo, bu demek değildir ki; Ömer Seyfettin ve Kemalettin Tuğcu iyi değildir, asla okumayın. Tabiki okuyun ve okutun. Ancak her kitabın okunması gereken belli bir yaşı vardır. Her ne kadar dili ve anlatımının sadeliği ile çocuklar için yazılmış olsalar da, içerik ve olay örgüsü açısından en az 13-14 yaşlarından evvel okunmamalı/ okutulmamalı olduğu kanısındayım. Neden mi? Kendimden biliyorum da ondan.

Son derece çorak geçen ilkokul yıllarımın ardından ortaokulda da Çalıkuşu ve birkaç hikaye kitabı dışında kitap okuduğumu hatırlamıyorum. Ancak en azından fobimi yendim, kitaplarla barıştım diye düşünürken lise başladı.

Lise yıllarında da ağır meslek dersleri ve staj gibi yoğun programım nedeniyle de pek kitap okuduğumu hatırlamıyorum. J (evet bence de kesinlikle büyük (k)ayıp!!!) Ama yooo bu konuda bu defa suçlu ben değilim, ağır müfredat! Allahasen o yaşta bir çocuğa o kadar muhasebe, ekonomi ve hukuk dersi yükler onca sınava tabi tutarsan o çocuk roman okuyacak vakti nasıl bulsun!? Haydı buldu diyelim, kitaplar o yıllarda öyle kolay alınan bir şey değildi ki –keza alınıyorsa da ben bilmiyordum.- Çok pahalıydı. İnternet siteleri falan da yok ki; rekabet olsun, öğrenciye yarasın. Ne? Kütüphaneler mi var. Ayol güldürmeyin beni, ülkemizden bahsediyorum güzel yurdumuzdan, kütüphaneyi kim kaybetmiş ben bulayım. Ayrıca kütüphanelerin de kapıları hep kilitliydi benim okuduğum okullarda, hem kilitli olmadığında da götüren, getirmiyor diye sadece kütüphanede okumana izin verilirdi. Kısacık teneffüslerde ne kadar okuyabileceksen artık…  

Romanlar konusunda 9.sınıfta en yakın mahalle arkadaşımın dönem ödevi için bir gecede 250 sayfalık yabancı bir kitabı (adını ve konusunu şu an hiç hatırlamıyorum) okumuştum (okumuştum derken; bizimki durmuş durmuş tam ödevlerin teslim edileceği günden bir gün önce, üstelik de akşamın dar vakti tabir-i caizse yumurta kapıya sıkışınca yardım dilendi, ödevin sabaha teslim edilmesi lazımmış.) Tüm gece uyumadım. (Sonuçta arkadaş için çiğ tavuk yenir.) Okumadan nasıl özet çıkarayım… Önce 50 sayfa okudum baktım biteceği yok, daha özeti çizgisiz dosya kağıdına dolma kalemle inci gibi yazılacak, kapağı hazırlanacak, süslenecek, püslenecek…vs. O zamanlar (1999) şimdiki gibi bilgisayarmış, internetmiş, internetten kitap özetleriymiş ne gezer… Daha doğrusu rahmetli babacığım ticaret lisesinde okuduğum için bilgisayar almıştı ama ben daha fazla masraf olmasın diye eve internet bağlatmamıştım. Hem bağlatsam ne değişecekti? Bilmiyoruz ki, bu meret (pc) nasıl kullanılır, bozulur diye korkudan basamıyoruz bir tek tuşuna bile, okulda da bilgisayar dersi var, öğretmeni yok, dersler boş geçiyor. Her neyse kitabın özetini, sayfaları atlaya zıplaya orasından burasından aldığım paragraflarla az-biraz değiştirerek çıkardım. 50 vermiş hocası.  Ben 70 falan bekliyordum açıkçası, en azından o inci gibi yazım bunu hak etmişti. Sonuçta o değil ben aldım o puanı. Oysa kendim dışında da her yıl onca kişinin (kardeş, yeğen, arkadaş…vs.) dönem ödevini yapmışımdır ve o ana kadar en düşük aldığım puan 90 olmuştur. O da zaten bu referansıma güvenerekten benden yardım istemişti. Çok üzüldüm gerçekten, hala da üzülürüm, hem o öğretmeninin benim dönem ödevlerindeki istikrarıma verdiği zeval nedeniyle, hem de arkadaşımın karnesine düşen puana. Sınıfta kaldı, sonraki yıl bir daha kaldı ve akabinde tasdikname. Anlayacağınız atıldı. Sahi sadece dönem ödevi yüzünden değil, diğer derslerinin de maşallahı vardı; 2’den yukarı dersi yoktu hanımefendinin.  

Nerede kalmıştık? Hımm okumaya nasıl başla(yama)dığımı, okuduğum kitapları söylüyordum. Koca lise dönemince birkaç tane İpek Ongun kitabı dışında kitap okuduğumu hatırlamam, ne yazık ki... Evet yukarıda da belirttiğim gibi kesinlikle büyük (k)ayıp! Ve o yılların eksikliğini bu yıllarda bile hala çekerim. Nerede, ne zaman, nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama liseden sonraki sanırım üniversite yıllarında bir şekilde “düzenli ve istikrarlı” okumaya başladım. Kişisel gelişim kitapları ile başladığımı sanıyorum. Bir dönem favorimdi. Doğan Cüceloğlu’ları, Mümin Sekman’ları, Üstün Dökmen’leri az okumamışımdır hani. Hayaller-Hayatlar olayından ötürü bir süre sonra kişisel gelişim kitaplarını okumak istemiyorsunuz. İçinizdeki cevheri işleyecek iş ortamları yok çünkü. Bu türdeki kitapları gereğinden fazla okuyup da kendinizi üzmenin alemi yok. Bu yazarları elbette ki okuyun, okumanız da şart, ancak iş hayatınızda mutlu olmanın formülü üst üste okumamanızdan geçiyor!

Şöyle bir şey var ki; okul hayatım süresince öyle dizi dizi, seri seri kitaplar okumamış olsam da her zaman sözel, özellikle de Güzel Yazı, Kompozisyon, Edebiyat ve Türkçe derslerinde çok başarılı olmuşumdur. 10.sınıfta şiir de derecem bile olmuştur yani, tabi okul çapında. Dolma kalemim durur hala. J (Ah o dolma kalemler yok mu dolma kalemler…) Edebiyat öğretmenim Çanakkale konulu şiirimi çok beğenmiş ve tebrik ederken “aferin kızım, kitap okuduğun çok belli oluyor, her zaman oku!” demişti. Fakat üzülmesin diye “ben kitap okumuyorum ki Hocam!” diyememiştim. Hele ki bir kompozisyon yazmayayım. Yazdığını okuma kısmında özellikle bana söz verilmezdi. Eeee verilince zaten 40 dakikalık ders süresi yetmiyordu. Kompozisyon sınavlarında, öğretmenlerim herkese 1 kağıt verirken bana 2 kağıt verirlerdi. Durur durur ilham beklerdim son 5 dakikada beklediğim ilham gelirdi ve bit kadar yazı ile 2 sayfayı da doldururdum. Yazma huyum yaradılıştan gelen bir yetenek sanırım, genlerimde var; kardeşlerim de aynı benim gibiler. :) Şaka bir yana düşüncelerimi yazı diliyle anlatabilme özelliğimi 6.sınıfta Güzelyazı Dersi nedeniyle Belirli Gün ve Haftalar hakkında sürekli yazdığım kompozisyonlara, yine aynı dersin başka bir öğretmenince 7.sınıfta günlük tutmanın zorunlu kılınmasına, yine aynı dönemde Atasözleri ve Deyimler kitabı ile kafayı bozmaya ve de merak özelliğimden -dayımdan kalan- Temel Britannica serisini aklıma estikçe okumuş olmama bağlıyorum. Bitkiler, hayvanlar, coğrafya, felsefe…vb. hakkında bugün ne biliyorsam temeli Temel Britannıca’dan gelir ve Meydan Larousse’tan. :)
Bunları niye mi anlattım? Çünkü kitap okumak kimileri için ekmek + su gibiyken, kimileri için ise çok sıkıcı bir eylemdir. Ben şu an ilk kategorideyim ama uzun bir dönem 2.kategorideydim. Kitapları sevmeyenlere ithafendi bu açıklamalarım. Şimdi ben size kitapları sevin, sevmelisiniz, okuyun, okumalısınız desem hiç bir işe yaramaz biliyorum.

Kitap okumak için gerekli 2 koşul var, bunları  sağlarsanız zaten seveceksiniz. Garanti! Birincisi “gelişmeyi istemek”, beynimizin inanın buna çok ama çok ihtiyacı var. Sizinkinin olmadığını düşünüyorsanız, bu durumda sizinkinin herkesten daha fazla ihtiyacı var! İkincisi ise doğru zamanda doğru kitap ile tanışmış olmak.

Yukarıda da uzun uzun anlattığım üzere size en uygun kitabı seçerek işe başlamalısınız. (Eğer zaten iyi bir okuyucuysanız size bir önerim yok, sizin varsa ben alayım :) ) Benim asıl hedef kitlem kitaplardan kaçanlar (hoş yazımı bu satıra kadar okuyabildiyseniz, okuma konusunda sıkıntınız yok demektir. =P ) Aşağıda kategoriler var. Mutlaka en az biri sizin ilgi alanınıza giriyordur. Yapmanız gereken kendinize hitap eden tür ile başlamak. Türlere geçmeden evvel birkaç önerim var: Sizi cezbeden türü seçtiğinizde kendinize hedef koyarak okuma alıştırmaları yapmalısınız. Mesela benim günlük hedefim 100 sayfadır. Bunu yapamazsam 50 sayfadır. Bunu da yapamazsam en azından 20 sayfadır. Bir kitabın sayfa sayısına göre zamanımı programlamaya çalışırım. Bazen hedeflediğimden daha kısa zamanda bitiririm. Bazense tam tersi. Ancak çok geç olmadan ulaşırım hedefime. Evvela Türk yazarlarımızla başlamanız bir başka önerim. Bazen bazı kitapların içine giremezsiniz. Hani doğru zaman ve doğru yerde, doğru kitapla tanışmış olmaktan bahsetmiştim. Hoşlanmadıysanız bırakın, kendinizi zorlamayın, ileride okursunuz.  Çünkü her kitap, herkese, her dönemde hitap etmeyebilir. Yalnız yarım bıraktığınız kitaplarınızın sayısı gittikçe artıyorsa o zaman sorun kitapta, yazarda, konusunda, dilinde, anlatımında değil, üzgünüm ama sizdedir. Bu arada ince (en çok 120 sayfa) kitaplardan başlamanızı öneririm. Çünkü bunları okumak size başarı hissi ve tabiki mutluluk verecektir. Kısa zamanda çok sayıda kitap bitirmiş olmanın mutluluğundan bahsediyorum, hem bir çok yazarın da kaleminin tadını alırsınız böylelikle… J

Benim ve BİRODAKİTAP bloggerları Aslı ve Kübra’nın okuduklarımızdan sizlere öneriler sunacağım. Tabiki hepsine yer vermek namümkün, bir ya da birkaçını ileteceğim. Daha fazlası için blogumuzdaki yorumlarımızı okuyabilirsiniz. Bu bağlamda yapıcı eleştirileriniz ve güzel önerileriniz bizi çok mutlu eder. Bu listede olmazsa olmaz kitapların ve yazarların yanısıra, kendi deneyimlediklerimiz mevcut. Ve şunun özellikle altını çizmek istiyorum ki; bizler Edebiyatçı, öğretmen, psikolog, pedagog…vs. değiliz. Sadece kitap okumayı, Edebiyat’ı ve dilimizi çok seviyoruz. Dilimizi koruyarak dilbilgisi kurallarına azami özen göstererek yorumlarda bulunmaya çabalıyoruz. Yine de hatalarımız olabilir, eleştirilerinizi bizden esirgemeyin. Hz. Mevlana’nın “bir mum başka bir mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez!” özdeyişine kulak vererek  tecrübelerimizi, görüşlerimizi paylaşmayı hedefliyoruz ve sizinkilerden de yararlanmayı umut ediyoruz. Vee her birimiz gerçek hayatımızda BİRODAKİTAP ile yaşamak ve yaşlanmak istiyoruz… (Amin) :)

KİTAP KATEGORİLERİ
AİLE: Bu türde kitap arayışı içindeyseniz Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarını mutlaka okumalısınız.
ANI-MEKTUP-GÜNLÜK: Burçak Çerezcioğlu / Mavi Saçlı Kız ( -22 Yaş) ve Sabahattin Ali/ Canım Aliye, Ruhum Filiz (Her yaş için uygundur.)
ANLATI: Maksim Gorki/ Çocukluğum, Yaşar Kemal/ Çakırcalı Efe.
ANTROPOLOJİ-ETNOLOJİ: Jared Diamond/ Tüfek, Mikrop ve Çelik (Blogdan Aslı’nın yorumunu inceleyiniz.)
ARAŞTIRMA-İNCELEME: Oktay Sinanoğlu/ Bye Bye Türkçe.
AŞK: Sabahttan Ali/ Kürk Mantolu Madonna ve Canan Tan kitapları tercih edilebilir.
ASTROLOJI-FAL-RÜYA: Hiç ilgi alanıma girmiyor, bu nedenle öneride bulunamayacağım.
BILGISAYAR-İNTERNET: Sanırım bu alanda hiç kitap okumadım.
BILIM-KURGU: Adam Fawer/ Olasılıksız, Ray Bradbury/ Fahrenheit 451
BİLİM-TEKNOLOJI-MUHENDİSLİK: Charles Darwin/ Türlerin Kökeni
BİYOGRAFİ: Yine Maksim Gorki/ Çocukluğum’u önerebilirim. Ayşe Kulin / Hüzün.
ÇİZGİ-ROMAN: Fırat  
ÇOCUK: Küçük Prens, Şeker Portakalı, Delifişek, Güneşi Uyandıralım, Çocuk Kalbi.
DENEME-İNCELEME: Michel De Montaigne/ Denemeler, Yılmaz Özdil/ İsim, Şehir, Hayvan.
DİN (İSLAM): Kur’an-ı Kerim (İslamiyet hakkında ilk okuyacağınız kitap Kur’an-ı Kerim olmalıdır.)
DİZÜSTÜ EDEBİYATI: Bu tür hayatımıza yeni yeni girdi. İyi ki de girdi. Ben seviyorum. Bu türde Pucca’nın kitaplarını öneririm. (Bir genç kızın erkeklerle ılgılı bazen gerçek, bazen hayal ürünü hikayelerini okuyorsunuz, okurken yarılıyorsunuz. Tam plaj kitabı.)
DÜNYA KLASIKLERİ: Bu türde Hasan Ali Yücel çevirilerinden okuyunuz. Aksi halde diğer çevirilerden pek anlayamaz ve sevmeyebilirsiniz.
EDEBİYAT: R. Nuri Güntekin/ Çalıkuşu, Khaled Hossini/ Uçurtma Avcısı.
EFSANE-DESTAN: Homeros/ İlyada, Homeros/ Odysseia.
EĞLENCE-MİZAH: Favorim olan tür. J Aziz Nesin/ Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı mutlaka okuyun.
EKONOMİ-EMEK-İŞ DÜNYASI: Adam Smith/ Milletlerin Zenginliği
ELEŞTİRİ-KURAM: George Orwell/ Hayvan Çiftliği.
FANTASTİK: İhsan Oktay Anar/ Puslu Kıtalar Atlası. Harry Potter Serisi
FELSEFE-DÜŞÜNCE: Franz Kafka/ Dava. Platon/ Devlet.
GENÇLİK: İpek Ongun kitapları. Harry Potter serisi.
GEZİ: Evliya Çelebi/ Seyahatname.
HALK EDEBİYATI: Dede Korkut Hikayeleri, 1001 Gece Masalları.
HİKAYE (ÖYKÜ): Türk yazarlarımızdan sonsuz bir yelpaze var. (Y.Kemal, S.Ali, Ö.Seyfettin…vb.)
HOBİ: Hiç hobi türünde kitap okumadım. :S
HUKUK: Lise ve üniversite ders kitapları dışında bu türde de hiç kitap okuduğumu hatırlamıyorum. Bu nedenle önerim yok.
İLETİŞİM-MEDYA: Halil İnalcık/ Doğu-Batı.
İNSAN ve TOPLUM: Mümin Sekman/ Her Şey Seninle Başlar.
KADIN: Yılmaz Özdil/ Kadın, Şermin Çarkacı/ Başlarım Şimdi Anneliğe.
KADIN-ERKEK: Mark Twain/ Adem’le Havva’nın Güncesi.
KİŞİSEL GELİŞİM: Bu türde önerdiğim yazarların isimlerine yukarıda yer vermiştim. :)
KORKU-GERİLİM: J.C Grange/ Kızıl Nehirler.
MACERA-AKSİYON: Dan Brown/ Cehennem.
MANGA: Şimdi bu türde okudum desem yalan olur.
MASAL: Küçüklere; Kırmızı Başlıklı Kız J Büyüklere; 1001 Gece Masalları.
MİTOLOJİ: Halikarnas Balıkçısı/ Anadolu Tanrıları
MODA: Moda kendine yakışandır. J
MÜZİK: Patrick Suskınd/ Kontrbas.
ÖZLÜ SÖZLER-DUVAR YAZILARI: Akın Alıcı/ Hayata Yön Veren Sözler (Bu kitabımı da verdim birine, hala getirecek)
PARAPSİKOLOJİ-SPİRİTÜALİZM: Laf aramızda adını bile zor yazdım.
POLİSİYE: Dan Bromwn/ Melekler ve Şeytanlar. Sakın filmini izlemeyin! Evvela kitabını okuyun!
PSİKOLOJİ: Knut Hamsun/ Açlık.
ROMAN: Önceliğiniz Türk yazarlar olsun, yelpaze çok geniş. Yaşar Kemal / İnce Memed’i mutlaka okuyun.
SAĞLIK-TIP: Okudum desem yalan olur.
SANAT: Ln. Tolstoy/ Sanat Nedir?
SENARYO-OYUN: W. Shakespeare/ Hamlet.
ŞİİR: Çok severim. Orhan Veli, Cemal Süreyya, Atilla İlhan, Nazım Hikmet, Turgt Uyar, Özdemir Asaf…vb.okuyun.
SİNEMA: Okuduğumda eklerim. :)
SİYASET-POLİTİKA: Mustafa Kemal ATATÜRK/ Nutuk. G.Orwell/ 1984
SOSYOLOJİ: Marlo Morgan/ Bir Çift Yürek.
SÖYLEŞİ-RÖPORTAJ: S.Ali/ Markopaşa Yazıları ve Ötekiler.
SÖZLÜK-ANSİKLOPEDİ: Kapsamlı bir Türkçe sözlüğü bulunsun kitaplığınızda ve tabiki Atasözleri ve Deyimler sözlüğü de!
SPOR: Fenerbahçe tarihi ile ilgili bir kitap okumuştum ama adını anımsayamıyorum.
TARİH: Yelpaze geniş bir tür ama Turgut Özakman / Şu Çılgın Türkler mutlaka okunmalı, okutulmalıdır.
TASAVVUF-MEZHEP-TARİKAT: Mevlana/ Mesnevi
TİYATRO: Şinasi/ Şair Evlenmesi
YEMEK: Oktay Usta, Emine Beder.
YERALTI EDEBİYATI: Chuck Palanhnıuk/ Dövüş Kulübü

Ben size okumanın dışında, yazmayı da çok sevdiğimi söylemiş miydim? J Yazınca insan rahatlıyor, gerçekten. Parmaklarınızdan akıveriyor içinizdekiler… Kuş gibi oluveriyorsunuz. Sizlere de her konuda yazmanızı öneriyorum. Günlük tutabilirsiniz, okuduğunuz kitapların özetlerini, siz de bıraktıkları etkileri, öğrendiklerinizi…vb. kağıda / worde dökünüz. Söz uçar, yazı kalır. Zamanla unutuyor insan yaşadıklarını da okuduklarını da, ileride bu anılarınızı okuyup hatırlar ve mutlu olursunuz.

Oh be! İnstagram ve twitterda olduğu gıbı karakter kısıtlamasına takılmadan şöyle uzun uzuuun yazmanın keyfini özlemişim. :)

Son olarak bir şeye daha değinmek istiyorum; bizler tezcanlı bir milletiz ve okumayı da dinlemek hususunda olduğu gibi eksik yapıyoruz. Uzunmuş ya(!) diyerek onca güzel köşe yazısını, kalınmış ya(!) diyerek onca güzelim kitabı okumaya üşeniyoruz… Oysa bir bilsek neler neler kaçırıyoruz… Okuduysak da anladıklarımız bazen anlatılandan çok  uzak olabiliyor. Bunları millet olarak aşabildiğimiz günleri en içten dileklerimle diliyorum.

Bu arada fark etmişsinizdir bu yazıcı/ katip özelliğimden ötürü yakın çevrem bana yanlış bir meslekte (bankacılık) olduğumu eğitim, gazetecilik, avukatlık, halkla ilişkiler…vb. alanlarında olmam gerektiğini sürekli vurgular ve mutlaka hikaye yazmam, en azından bir blog açmam hususunda hep ısrarda bulunmuşlardır. Zaman zaman sıcak bakmadım değil ama ciddi anlamda bu konuya eğilmedim. Bu blogu açma konusundaki fikir babamız (ya da anamız desem:P ) Sevgili Kübra’dan teklif gelince de tepkim şu yönde oldu: “Aslı’nın ve senin yanında benim adım bile olmaz, mahçup olurum size karşı, ben almayayım...” desem de,  bana gerekli gazı verdi ve beni ikna etti. Allah utandırmasın. :)


Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.


Okumak Harika Bir Eylemdir!
Esra K.K.



1 yorum: