‘’ İşte bu şekilde kim bilir
kaç kere Combray günlerini düşünerek sabahladım; o uykusuz hüzünlü gecelerimi,
hatırası daha yakın bir tarihte, bir fincan çayın tadıyla-Combray deyişiyle’’
rayiha’’sıyla- canlanmış olan gündüzleri ve bir de, hatıraların birbirini çağrıştırmasıyla
Swann’ın ben doğmadan yaşamış olduğu bir aşka ilişkin, küçük kasabamızdan
ayrıldıktan yıllar sonra öğrendiklerimi düşündüm.’’
Edebiyatın seyrini değiştiren, edebiyata yeni ufuklar açan
kitaplar vardır. Kendinden önce gelen dev eserlere selam duran, o dev
eserlerden ilham alan ama içerdiği yeniliklerle de kendisi de devleşen
kitaplar. Kayıp Zamanın İzinde de bu kitaplardan.
Edebiyatta zaman kavramı, Marcel Proust ’tan önce daha sade
bir biçimde ele alınıyordu. Dakikalar, saatler, günler, aylar, yıllar baş
döndürücü bir hızla birbirini kovalıyordu. Zaman kaybolup gidiyordu. Elimizden
kayıp giden, yakalayamadığımız bir kum tanesi gibi. Anlık duygular, ani duygu
değişimleri pek önemsenmiyordu. Her şey geniş bir zaman dilimi içinde olup
bitiyordu. Marcel Proust bunu değiştirdi. Her bir duyguyu tek tek işledi bir
dantela gibi. Acelesi yoktu. Ardı ardına akışı durdurulamayacak bir ırmak gibi
akıyordu romanlar Kayıp Zamanın İzinde üst başlığıyla. Yedi kitap peş peşe
dizildi. Kayıp Zamanın izini sürdü Marcel Proust; Swann’ların Tarafı, Çiçek
Açmış Genç Kızların Gölgesinde, Guermantes Tarafı, Sodom ve Gomorra, Mahpus,
Albertine Kayıp ve Yakalanan Zaman’da. Kendi hayatından büyük ölçüde kesitler
taşıyan bu roman dizisinde, narin, hastalıklı ve oldukça duyarlı bir çocuğun
ilmek ilmek işlenen büyüme sürecine tanıklık ediyoruz. Kahramanın-aslında
Marcel Proust ’un ta kendisi- ailesiyle ilişkileri, ilk aşkı, sosyeteye girişi,
ruhunun ve zihninin geçirdiği değişim ve dönüşümler, farklı eğilimleri
nedeniyle zihnini altüst eden sevgilisi Albertine ile olan fırtınalı ilişkisi
ve soylu sınıf ile burjuva sınıfına dair keskin gözlemler. Yedi kitap boyunca
bir yavaşlayan bir hızlanan zaman, kahramana bazen çok güçlü duygularla dolu
olduğu bir türlü geçmek bilmediği anlarda şiddetli azaplar verirken bazen de
hiç akıp gitmemesini istediği anlarda hızla geçiyor, anıların solgun ritminde
kaybolup gidiyordu. Bir çocuğun yetişkin bir adama dönüşünü izlediğimiz yedi
kitap boyunca hayatın ilk on beş yirmi yılına ne kadar çok şey-acılar,
sevinçler, kırılan gururlar, hayal kırıklıkları- sığabildiğini biraz da
hayretle fark ediyoruz. Kendi hayatlarımızı bu kadar derin göremediğimiz,
ıskaladığımız için şaşıyoruz bunca yoğun duyguya bize hiç yabancı olmasalar da.
Son kitap olan Yakalanan Zamanın son
birkaç sayfasında ise Marcel Proust büyük bir zaman sıçraması yaparak büyük bir
sevgiyle anlattığı o narin çocuğu, duygulu yeni yetmeyi orta yaşlı yorgun bir
adama dönüştürüyor.
Kitap bittiğinde sanki nokta konmamış, daha anlatılacak, bir yedi
kitap daha sürecek hissine kapıldım. YKY den çıkan bu bütün yedi kitaplık
dizinin kitaplarının birleştirildiği iki ciltlik toplu basımla bir ayda üç bin
küsur sayfayı okumak da pek yeterli gelmemişti bana. Devamı olsa da okusam
diyordum. Bu hissim epey bir süre devam etti. Bu yedi kitabı uzun süre ara
vermeden peş peşe okuyabilirsiniz ya da ara verip farklı okumalardan sonra
tekrar dönebilirsiniz. Tercih sizin. Arka arkaya kesintisiz de okusanız, bir
rehber gibi belirli zamanlarda parça parça da okusanız kayıp giden zamanın
peşindeki bitip tükenmeyen yolculuktan vazgeçemeyeceksiniz.
A. KOŞBAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder