30 Aralık 2016 Cuma

Mark Haddon - SÜPER İYİ GÜNLER










Aslı’cığımın hediyesi bu harika kitap, Asperger Sendromlu bir çocuğun gerçek hikayesini içeriyor. Kitabın diğer adı Christopher Boone’un Sıradışı Hayatı.

Asperger Sendromu bir otizm çeşidi, ancak otizmden ayıran bazı farklılıkları var.

Kitapta Christopher kendi yasadıklarını kaleme alıyor. Bunu yazar Mark Haddon kurguluyor. 289 sf. fakat büyük puntolarla yazıldığından bir solukta bitiyor, her ne kadar siz bitmesini istemeseniz de…  

Kitap, adı gibi sıradışı bir hikaye içeriyor. İlk sayfalardan Christopher’ın hikayesi merak duygunuzu harekete geçirmeyi başardığından elinizden bırakmak istemeyeceksiniz. Hikayenin akıcılığından duyacağınız hazzın yanısıra Asperger Sendromu, otizm ve otizmli çocuklar hakkında öğrenecekleriniz de sizi oldukça şaşırtacak.

Kabul edelim, ülkemizde otizmin ne olduğu ne yazık ki pek bilinmemekte. Üstelik ülkemizde her 68 çocuktan biri otistik özellikler taşıyor olmasına karşın, toplumda bilinirliği az. İtiraf etmeliyim ki; ben de bu konuda fazla bilgiye sahip değildim. Ancak kitabı okumadan evvel otızm ve çeşitleri hakkında internetten biraz araştırma yaptım. Otizm bizlerin bildiği gibi tam anlamıyla bir zeka geriliği değil! Sadece onların beyin hücreleri biraz farklı çalışmakta. Hücreler arasında mesaj taşıyan kimyasal ileticilerin eksiklik ya da fazlalık göstermesi halinde otizm oluşabiliyor. Bazen de kalıtımsal sebeplerle otizmli olunabiliyor. Erkek çocuklarda, kız çocuklara göre 4 kat fazla oranda rastlanıyor. Otizmli çocuklarda görülen yaygın davranışlar genellikle sallanmak, dönen nesnelere ilgi duymak, herhangi bir hususta (renk, şekil, biçim…vb.) takıntılı davranmak, göz teması kuramamak, gözlerin sabit bir noktaya dalması şeklinde görülüyor. Otizmin bilinen tek çaresi, erken tanı ve haftada 20 saat yoğun özel bir eğitim.

Christopher gibi özel bir eğitim alan otizmli bir çocuk belki de ileride bir dahi olabilir. Öyle ki çoğumuzun çözemeyeceği matematik sorularını Christopher aldığı eğitim sayesinde çözebilmekte. Çoğumuzun bakamadığı bakış açısı ile çevreyi gözlemleyip, analiz edebilme yetisi gelişmiş düzeyde. Ve hepimizin zaman içinde kaybettiği dürüstlük, samimiyet, her ne koşulda olursa olsun doğruyu söyleme arzusu onda hep canlı.

Christopher’ın hikayesi beni  ilk ve ortaokul yıllarıma (1992-99) götürdü. Kızkardeşim Seda’nin sınıfındaki Eda’yı anımsadım. O da bir çeşit otizmliydi. Tabi biz bunun ne demek olduğunu o zamanlar bilmiyorduk. Seda, “abla Derya’nın bile yapamadıklarını Eda hemen yapabiliyor, hatta öğretmenin çözemediğini Eda çözdü! Eda aslında çok zeki.” deyişini hatırladım. Nasıl yani Eda mı çözdü? diye her gün Eda ile ilgili duyduklarım karşısında hayli şaşırdığım yıllardı. Biz Eda’yı pek tanımadığımız gibi, otizme de oldukça yabancıydık. Oysa Eda da tıpkı Christopher gibi yalnızca motor becerileri konusunda yeteneksizdi ama sayısal ve sözel tüm derslerde diğer öğrencilerden daha başarılı bile denilebilirdi. Annesinin onu kaç yaşında olursa olsun her gün okula getirip götürmesi ve yaz-kış demeden yıllarca tüm gün okulun bahçesinde beklemesi, Eda’nın oyunlardaki başarısızlığı, biz diğer çocuklarda onun zeka engelli olduğu  izlenimini oluşturmaktaydı. Oysa biz de, ebeveynlerimiz de, öğretmenlerimiz de yıllarca yanılmış olduğumuzu bilmeden yaşadık. Oyunlara hiç katılmayan (daha doğrusu arkadaşlarınca çoğunlukla alınmayan), sıklıkla tuvaletini altına kaçıran Eda’nın, herkesi uzaktan izleyişi kimbilir o minicik yüreğinde ne fırtınalar koparıyordu. Dönemin Türkiye’sinde ona uygun olmayan sıradan bir devlet okulunda eğitim görmeye çalışıyordu, şimdilerde 25-26 yaşlarında olmalı ve onun nasıl bir yaşamı olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Dilerim ülkemizde bu özel çocuklar için daha fazla olanak sunulabilir, onların yeteneklerine göre düzenlenmiş özel okullarda onların becerilerine uygun özel müfredatlar programlanabilir. Aileler maddi ve manevi daha fazla destek alabilirler. Topluma sadece 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü ile sınırlı kalınmayarak farklı gün ve tarihlerde de kısa kısa hatırlatmalar yapılarak hafızalar güçlendirilebilir. Tabi ki yalnızca bu hususta değil, diğer engelliler (bedensel, zihinsel) hakkında da aynı yönde temennim var.

Bazı kitapları okumanın bir yaşı, bir vakti olur. Her kitap herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde ve herhangi bir yaşta okunmaya uygun değildir. Ancak bu kitabı okumanın bir yaşı ya da zamanı yok. Ne kadar erken tanışırsanız o kadar iyi. Mutlaka ama mutlaka küçük-büyük herkesin okuması gerekliliği kanısındayım.

Bu arada hikayemiz Whitbread 2003 Yılın Romanı ve Yılın Kitabı Ödülü’ne sahip.

Yorumumu Christopher’ın totemi ile sonlandırıyorum, o der ki; “4 kırmızı araba iyi günler, 5 kırmızı araba süper iyi günler demektir.”

Herkese Süper İyi Günler Dilerim. 


Okumak Harika Bir Eylemdir.


Esra K.K.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder