Aslı’cığımın hediyesi bu harika kitap, Asperger Sendromlu bir
çocuğun gerçek hikayesini içeriyor. Kitabın diğer adı Christopher Boone’un
Sıradışı Hayatı.
Asperger Sendromu bir otizm çeşidi, ancak otizmden ayıran bazı
farklılıkları var.
Kitapta Christopher kendi yasadıklarını kaleme alıyor. Bunu
yazar Mark Haddon kurguluyor. 289 sf. fakat büyük puntolarla yazıldığından bir
solukta bitiyor, her ne kadar siz bitmesini istemeseniz de…
Kitap, adı gibi sıradışı bir hikaye içeriyor. İlk sayfalardan
Christopher’ın hikayesi merak duygunuzu harekete geçirmeyi başardığından
elinizden bırakmak istemeyeceksiniz. Hikayenin akıcılığından duyacağınız hazzın
yanısıra Asperger Sendromu, otizm ve otizmli çocuklar hakkında öğrenecekleriniz
de sizi oldukça şaşırtacak.
Kabul edelim, ülkemizde otizmin ne olduğu ne yazık ki pek
bilinmemekte. Üstelik ülkemizde her 68 çocuktan biri otistik özellikler taşıyor
olmasına karşın, toplumda bilinirliği az. İtiraf etmeliyim ki; ben de bu konuda
fazla bilgiye sahip değildim. Ancak kitabı okumadan evvel otızm ve çeşitleri
hakkında internetten biraz araştırma yaptım. Otizm bizlerin bildiği gibi tam
anlamıyla bir zeka geriliği değil! Sadece onların beyin hücreleri biraz farklı
çalışmakta. Hücreler arasında mesaj taşıyan kimyasal ileticilerin eksiklik ya
da fazlalık göstermesi halinde otizm oluşabiliyor. Bazen de kalıtımsal
sebeplerle otizmli olunabiliyor. Erkek çocuklarda, kız çocuklara göre 4 kat
fazla oranda rastlanıyor. Otizmli çocuklarda görülen yaygın davranışlar
genellikle sallanmak, dönen nesnelere ilgi duymak, herhangi bir hususta (renk,
şekil, biçim…vb.) takıntılı davranmak, göz teması kuramamak, gözlerin sabit bir
noktaya dalması şeklinde görülüyor. Otizmin bilinen tek çaresi, erken tanı ve
haftada 20 saat yoğun özel bir eğitim.
Christopher gibi özel bir eğitim alan otizmli bir çocuk belki de
ileride bir dahi olabilir. Öyle ki çoğumuzun çözemeyeceği matematik sorularını
Christopher aldığı eğitim sayesinde çözebilmekte. Çoğumuzun bakamadığı bakış
açısı ile çevreyi gözlemleyip, analiz edebilme yetisi gelişmiş düzeyde. Ve
hepimizin zaman içinde kaybettiği dürüstlük, samimiyet, her ne koşulda olursa
olsun doğruyu söyleme arzusu onda hep canlı.
Christopher’ın hikayesi beni ilk ve ortaokul yıllarıma
(1992-99) götürdü. Kızkardeşim Seda’nin sınıfındaki Eda’yı anımsadım. O da bir
çeşit otizmliydi. Tabi biz bunun ne demek olduğunu o zamanlar bilmiyorduk.
Seda, “abla Derya’nın bile yapamadıklarını Eda hemen yapabiliyor, hatta
öğretmenin çözemediğini Eda çözdü! Eda aslında çok zeki.” deyişini hatırladım.
Nasıl yani Eda mı çözdü? diye her gün Eda ile ilgili duyduklarım karşısında
hayli şaşırdığım yıllardı. Biz Eda’yı pek tanımadığımız gibi, otizme de oldukça
yabancıydık. Oysa Eda da tıpkı Christopher gibi yalnızca motor becerileri
konusunda yeteneksizdi ama sayısal ve sözel tüm derslerde diğer öğrencilerden
daha başarılı bile denilebilirdi. Annesinin onu kaç yaşında olursa olsun her
gün okula getirip götürmesi ve yaz-kış demeden yıllarca tüm gün okulun
bahçesinde beklemesi, Eda’nın oyunlardaki başarısızlığı, biz diğer çocuklarda
onun zeka engelli olduğu izlenimini oluşturmaktaydı. Oysa biz de,
ebeveynlerimiz de, öğretmenlerimiz de yıllarca yanılmış olduğumuzu bilmeden
yaşadık. Oyunlara hiç katılmayan (daha doğrusu arkadaşlarınca çoğunlukla alınmayan),
sıklıkla tuvaletini altına kaçıran Eda’nın, herkesi uzaktan izleyişi kimbilir o
minicik yüreğinde ne fırtınalar koparıyordu. Dönemin Türkiye’sinde ona uygun
olmayan sıradan bir devlet okulunda eğitim görmeye çalışıyordu, şimdilerde
25-26 yaşlarında olmalı ve onun nasıl bir yaşamı olduğu hakkında hiçbir fikrim
yok. Dilerim ülkemizde bu özel çocuklar için daha fazla olanak sunulabilir,
onların yeteneklerine göre düzenlenmiş özel okullarda onların becerilerine
uygun özel müfredatlar programlanabilir. Aileler maddi ve manevi daha fazla
destek alabilirler. Topluma sadece 2 Nisan Otizm Farkındalık Günü ile sınırlı
kalınmayarak farklı gün ve tarihlerde de kısa kısa hatırlatmalar yapılarak
hafızalar güçlendirilebilir. Tabi ki yalnızca bu hususta değil, diğer engelliler
(bedensel, zihinsel) hakkında da aynı yönde temennim var.
Bazı kitapları okumanın bir yaşı, bir vakti olur. Her kitap
herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde ve herhangi bir yaşta okunmaya uygun
değildir. Ancak bu kitabı okumanın bir yaşı ya da zamanı yok. Ne kadar erken
tanışırsanız o kadar iyi. Mutlaka ama mutlaka küçük-büyük herkesin okuması
gerekliliği kanısındayım.
Bu arada hikayemiz Whitbread 2003 Yılın Romanı ve Yılın Kitabı
Ödülü’ne sahip.
Yorumumu Christopher’ın totemi ile sonlandırıyorum, o der ki; “4
kırmızı araba iyi günler, 5 kırmızı araba süper iyi günler demektir.”
Herkese Süper İyi Günler Dilerim. ☺
Okumak Harika Bir Eylemdir.
Esra K.K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder