23 Ocak 2017 Pazartesi

Dino Buzzati - TATAR ÇÖLÜ



’ Monti’nin, yakarışlarına sadece, karanlık uçurumdan yükselen rüzgârın sesi cevap vermektedir.’’ Ne demek istiyordun Angustina? Cümleni, bitiremeden gittin; belki de gayet sıradan aptalca bir şey, belki saçma bir umuttu dile getireceğin, belki de… hiçbir şey değildi.’’


Issız bir ada(Robinson Crusoe), uçsuz bucaksız çöller(Simyacı), gökyüzüne uzanan karlı dağların çevrelediği bir sanatoryum(Büyülü Dağ),karantinayla çevrili bir şehir(Veba) etrafında ıssızlığı, yalnızlığı, insanın varoluş mücadelesini anlatan kitaplar her zaman beni çekmiştir. Bu tür kitaplar arasında Tatar Çölü özel bir yeri hak ediyor. Diğerlerinden farkı ise, kahramanının sınır boyundaki unutulmuş kalede kalmaya bir zorunluluktan değil, bir umuttan, belki de daha doğru bir ifadeyle kaledeki diğer askerler gibi bir saplantıdan dolayı mahkûm kalması. Bir gün işe yarayacaklardı. Bir gün düşman her gün baktıkları, gözledikleri çölden gelecek ve onlar ülkelerini savunacaklardı. Bu umutla yıllarını kalede çürüten ve emekli olan askerler, kahramanımıza bilinmezi beklemenin anlamsızlığını, beyhude geçen yılların dayanılmaz ağırlığını duyursa da genç subay Giovonni Drogo için harekete geçmek kolay olabilecek miydi?
Kitap, çarpıcı sonuyla ciddi bir şekilde sarsıyor benliğinizi. Etkisinin daha yoğun olması için mümkünse meşgul olmadığınız sakin bir tatil gününde ve bir gün içinde okumanızı öneririm. Bu varoluş mücadelesini okuduktan sonra beyazperdeden de izlemek isterseniz, yönetmen Valerio Zurlini ’nin 1976 yılındaki sinema uyarlamasını kaçırmayın.
 Monotonluktan hep şikâyet edilmiştir. Ama pek çoğumuz monotonluktan kurtulmak için parmağımızı bile kıpırdatmıyor, korunaklı duvarlarımızda dünü, bugünü, yarını hep aynı yaşıyoruz. Tatar Çölü bu atalet halini sorgulamamız ve belki de kendimizi bir parça olsun değiştirebilmemiz için iyi bir fırsat olacak.


A. KOŞBAY



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder