·
Casanova
·
Stendhal
·
Tolstoy
‘’O, Casanova, Tanrı
şahittir, yaşamını kolaylaştıracak bir şey bulmuştur, mutluluğun bir kırıntısını,
zevkinin bir zerresini, uykusunun bir saatini, neşesinin bir dakikasını sert
ölümsüzlük tanrıçası için feda etmemiştir.’’
‘’Filozof olarak yaşadım.
Casanova’nın son sözleri.’’
‘’ Stendhal dışında belki de
hiçbir sanatçı, bu cesur ve inanmış Ben’ci kadar kendi benini inatla, radikal
ve fanatik bir biçimde yaşamamış ve onu bu kadar ustaca kendi-Ben’i olarak
geliştirmemiştir.
‘’Neydim? Ne oldum?
Söylemeye çok utanıyorum’’
Stendhal, Vie de Henry
Brulard’’
‘’En çok bir maske takmak ve
ismimi değiştirmek isterdim’’
Stendhal’in bir
mektubundan.’’
‘’ Ona nasıl ulaştığı,
insanın ulaştığı mükemmel ahlaki seviyeden daha önemlidir.’’
Tolstoy’un Yaşlılık
Güncesinden.
Gerçeği bulmak ve sadece
kendini değil, tüm insanlığı da kurtarmak için savaştı. Böyle bu sorumluluğu
yüklenmesi onu bir kahraman, hatta hemen hemen bir aziz yaptı, bu uğurda ölmesi
ise insan neslinin en insancılı’’
Casanova adı hep bize eğlence düşkünü, hovarda bir çapkını
çağrıştırmıştır. Fellini’nin Casanovası’nı seyrettiyseniz bu fikirler pekişecektir.
Elbette Fellini her zamanki absürt üslubunu kullanmıştı. Zweig ise farklı bir
Casanova’yı anlatıyor bize. Elbette gönül maceralarını yadsımıyor ama o
öncelikle her konudan her şeyden anlayan bir uzman(!) O dönemin Avrupa’sında
krallar, prensler, soylular arasında pek revaçta olan yüzlerce bilgi
tüccarından biriydi. Onu çağdaşı diğer düzenbazlardan ayıransa kendi hayatını
yazmaya olan inanılmaz tutkusu. Tam on altı cilt!
Stendhal’ı Kırmızı ve Siyah ve Parma Manastırı romanlarıyla tanıyoruz
daha çok. Ama o da en çok kendi hayatını kâğıda dökmüş. Askerlikten
diplomatlığa, şehirden şehire savrulan, hayal kırıklıkları, bozgunlarla dolu
bir ömrün dökümü. Yanlış anlaşılmasın. Mutlu olmamış pek. Ama yaşamak sanatını
onlarca cilde aktarmış. Aşk konusunda pek yüzü gülmese de aşk üzerine bir
deneme kitabı yazdığı gibi.
Tolstoy ise kendi hayatını bir ahlak kitabının sayfalarını çevirir gibi
yaşadı. Ahlak anlayışını kitaplarına aktardı. Eşine sadık olmayan Anna
Karenina’nın korkunç sonunu hatırlayın. Tolstoy sadece iyi bir örnek olmak
istedi belki de. İyiyi, doğruyu, sadeliği yüceltti. Ama Zweig’in bize aktardığına göre ne
hazindir ki sonunda hem ailesiyle hem de takipçileriyle arası açılmıştı.
Onlar hep kendilerini anlattılar. Hep kendileriyle doluydular. Stefan
Zweig kalemiyle bu kez bir anlamda kendilerinin şairi olan yazarlara dokunuyor.
A. KOŞBAY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder