23 Ocak 2017 Pazartesi

Elio Vittorini - SİCİLYA KONUŞMALARI



’ Bir iki dakika konuşmadan ringayı yedik. Sonra annem, karıma öğretmem için salyangozun daha başka kaç türlü pişirilebileceğini anlatmaya başladı. Bense ona karımın hiç salyangoz yemeği yapmadığını söyledim. O zaman annem karımın nasıl yemekler yaptığını sordu. Ben de daha çok haşlama yaptığını söyledim.
‘’Haşlama mı, ne haşlaması?’’ diye sordu annem.
‘’ Haşlama et,’’ dedim.
‘’ Et, ne eti? ‘’dedi annem.
‘’Sığır,’’ dedim.
Annem yüzünü buruşturarak bana baktı. Sığır etinin tadının neye benzediğini sordu.’’

Büyümek, anne baba evinden ayrılmak, arkasına dönüp bakmamak… Kahramanımız yıllar sonra doğup büyüdüğü topraklara dönüyor; yalnız, hasta annesini yoklamak için. Sicilya bıraktığı gibi. Aynı insanlar, aynı sokaklar, aynı evler, aynı toprak. Ama kendisi aynı çocuk ya da aynı genç delikanlı değil artık.
İtalya’nın bir panoramasını çizen bu kısa roman ilk bölümlerdeki tren yolculuğu ile de bir parça Dostoyevski’nin Budala romanının başlangıcını anımsatıyor. Ama Sicilya Konuşmalarındaki, İtalyan İşi tabii. Eline çabuk, kısa kısa, canlı diyaloglardan oluşan bölümler.
İtalya’daki kuzey güney karşıtlığı da-zengin kuzey, fakir güney- kitabın satır aralarında gizli. Bu karşıtlık coğrafyadan, dildeki lehçelere, hayat tarzlarına, duygu ve düşüncelere yansıyor.
Sicilya Konuşmaları, özünde bir eve dönüş hikâyesi. Bu dönüşte her şey aynıydı. Ama aynı zamanda her şey farklıydı.
Küçükken her şey dev gibi görünürdü bize. Yetişkin insanlar, ağaçlar, evler, eşyalar devasaydılar. Sonra büyüdük, etrafımızdaki her şey küçüldü. Belki bu o kadar kötü değil. Ama her şey bir yana, büyüdükçe hayallerimiz de küçüldü.

A. KOŞBAY


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder