Siz de benim
gibi Peyami Safa’nın bu eserini daha önce hiç okumadığınızı sanıyorsanız
yanılıyor olabilirsiniz! Hemen hemen herkesin Lise Edebiyat dersi kitabından
küçük bir bölümüne aşina olduğunu tahmin ediyorum. Ben okurken anımsadım.
Hafızalarınızı daha fazla zorlamamak için size de kısaca bahsetmem gerekirse; ana
karakterimiz 15 yaşındadır, dizindeki kemik tümörü ile 8 yaşından beri
boğuşmaktadır. Annesi ile birlikte İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde
yaşar. Yoksul bir hayata sahiptir. Uzaktan akrabaları olan Paşa’nın kendisinden
4 yaş büyük olan kızı Nüzhet’e aşıktır. Ne mutlu ki Nüzhet de ona karşı boş
değildir, ancak Nüzhet doktor Ragıp Bey ile evlenmek üzeredir.
Nüzhet, hasta ve yoksul kahramanımız ile mi hayatına devam
etmeyi seçecektir, yoksa doktor ile mi evlenecektir? Ana karakterin geçmez diz
ağrıları ve sonu gelmez hastane çilesi sona erebilecek midir?
Kitap otobiyografik bir eserdir. P.Safa’nın çocukluk ve gençlik
dönemlerinden izler taşımaktadır. Bu özelliğiyle Edebiyatımızda psikolojik
roman olma özelliğine sahiptir. İncecik bir kitap ama son derece derin bir
anlatıma sahip.
Kitapta bazı cümleler var ki insanı derinden yaralar: “İki hasta
kadar birbirine yakın kimse yoktur. Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi
anladıklarını iddia edemezler.” Hakikaten de bazı acıları anlayabilmek için o
acıyı bizzat yaşamak gerekir. Çünkü denildiği gibi ateş düştüğü yeri yakar.
Dişi ağrımayan diş ağrısını, dizi ağrımayan diz ağrısını ne bilsin, derdi
rahmetli anneannem.
“Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm.”
“Felaketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir; fakat
annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur.
Çocuklarının felaketini 2 kat şiddetle hisseden anneler, bu ızdıraplarını
çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan
anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür.”
“Öyle bir yaşta idim ve öyle bir mizaçta idim ve çocukluğumda o
kadar az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana
suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların
değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşırıyordum. Yalana her şey
isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden
sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır,
hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan...”
Diz ağrısı nedir, yürüyememek nedir, hayatının yarısının
hastanede şifa arayarak geçmesi ne demektir? (Tam da diz ağrısı çektiğim,
empati yapabilmeye en uygun olduğum sırada okudum kitabı. Geçtiğimiz günlerde
trafik kazası geçirdik eşimle birlikte, soldan hızla gelen bir aracın bize
vurması ve daha sonra ise bizim sağdaki duvara vurmamız ile 2 kere çarpma
yaşadık. Hava yastıkları patladı, ön cam çatladı, aracın ön kaporta tamamen
gitti, görenler “siz bu araçtan nasıl bu kadar az sıyrıkla kurtulabildiniz..?”
deyip şaşkınlıklarını dile getirdiler. Belli bir kitle de vardı ki, onlar
aracın basında beni görüp, -önyargıyla- “siz mı sürüyordunuz?” diye soranlardı.
Çünkü onların düşüncesine göre duvara ancak ve ancak bir kadın toslayabilirdi
oysa sürücü ben değildim, he bi’de bazı kişiler de cevabını öğrenince ne
işlerine yarayacaksa “aracın kaskosu var mı?” sorusunu soruyorlardı… İnsanımız
tuhaf, hakikaten çok tuhaf.… Birkaç sıyrıkla atlattığımıza şükrediyoruz.
Kırık-çıkık yok ancak benim dudağım patladı, sağ omzum, belimin sağ
tarafıdizimde müthiş bir zedelenme oldu, çektiğim ağrıyı tarif edemem... Ben bu
kadar acı çekebiliyorsam P.Safa’nın ızdırabını tahmin bile edemiyorum…)
Kitabın siyah-beyaz çekilmiş filmi de var. Nüzhet’i Hülya
Koçyiğit, ana karakteri ise Kartal Tibet oynuyor. Kitapta ana karakterin
adından hiç söz edilmiyor ancak filmde adı Burhan ismi ile anılmakta.
Kitaplardan uyarlanan çoğu filmde olduğu gibi bu filmde de senaryo çok farklı
seyrediyor. Başlangıcı da, sonu da kitapla aynı değil. Çekildiği dönemin
şartlarına göre değerlendirirsek güzel bir film ancak gerek kitaba, gerekse
günümüze göre değerlendirdiğimizde keyif alabileceğinizi ümit etmiyorum. Filmi
izlemeniz konusunda ısrar edemiciğiiim (yükleme vurguyu H. Koçyiğit gibi yaptım
:D ) fakat kitabı mutlaka okumalısınız okumalısınız okumalısınız.
Okumak Harika Bir Eylemdir!
Esra K.K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder