Ben Esra. 3 yaşındayken okumayı söktüm. 4 yaşında ilk
şiir kitabım yayınlandı. 5 yaşına geldiğimde Nobel Edebiyat Ödülü aldım. Hah
hah hah, tabi ki kötü bir şaka.
Öncelikle baştan belirteyim; Aslı ve Kübra gibi
kitap okuma alışkanlığım öyle çoook küçük yaşlara dayanmıyor ve onlar
gibi geniş bir arşive de sahip değilim. Ancak okuma edinimini geç kazanmış
olsam da ben de kendi çapımda iyi bir okuyucuyumdur.
Aslında kitap okumayı her zaman sevmişimdir. Fakat kitap
okumaktan soğuduğum/ korktuğum/ kaçtığım/ sıkıcı ve gereksiz bulduğum uzun
yıllar oldu. Malum hepımız 7 yaşında okuma-yazma öğreniriz. Bunu, ders
kitaplarının yanısıra ilkokulda haftalık ve aylık dağıtılan dergi ve
hikâye kitapları (Cin Ali, Ayşegül serisi vb. türden hikaye kitapları) okuyarak
geliştiririz. Bir süre sonra artık bunlarla yetinemez olduğunuza karar verilir
ve ünlü yazarların kitaplarına terfi etme vaktiniz gelir. Aileniz/ öğretmeniniz
tarafından edebi eserlerle tanıştırılırsınız. (Bu evre çok önemlidir! Hem de
tahmin edebileceğinizden de çok!) Benim de ilkokul 2.sınıfın bitimi vesilesiyle
yaz tatili döneminde okumayı alışkanlık edinmem için Sevgili Öğretmenimce
okumam adına aileme aldır(t)ılan Ömer Seyfettin’in Kaşağı adlı kitabı ilk kitabımdır.
Ancak kitap hayatıma öyle bir sirayet etmiştir ki, yıllar boyu tüm kitaplardan
kaçmama sebep olmuştur. Bildiğiniz gibi Kaşağı bir hikaye kitabıdır. Bu
kitapta yine Ömer Seyfettin’e ait birkaç tane daha hikaye yer alır. Hikayelerin
çoğu o yaştaki bir çocuk için fazla dram içeriklidir. Hele aralarında biri
vardır ki akıllara zarar. Adı İLK CINAYET. Okuduğumda kendime gelemediğim,
günlerce ağladığım, çok korktuğum, o yaşta henüz sözleri yazılmamış olmasına
rağmen “ben yoruldum hayat, gelme üstüme” şarkısının güftesi içinde bir
psikolojiye girdiğim ve ta ki 6.sınıfa kadar bir daha elime ders kitabı dışında
asla kitap alamadığım o meşhur hikaye… 6. sınıfta da almazdım ya, dönem ödevim
Çalıkuşu olunca, okumak zorunda kaldım. O yıllar (1992-1999) televizyon
kanallarının Kemalettin Tuğcu’ nun Küçük Besleme, Üvey Baba gibi ağır dozajda
acı ve dram içerikli hikaye kitaplarını dizileştirmeleri ile de kitaplarla
aramdaki seviyeyi korumaya devam ettim. (Bana göre bütün kitaplar acı veren
hikayelerle donatılmışlardı ve onlardan korkuyordum.)
Yoo yoo, bu demek değildir ki; Ömer Seyfettin ve
Kemalettin Tuğcu iyi değildir, asla okumayın. Tabiki okuyun ve okutun. Ancak
her kitabın okunması gereken belli bir yaşı vardır. Her ne kadar dili ve
anlatımının sadeliği ile çocuklar için yazılmış olsalar da, içerik ve olay
örgüsü açısından en az 13-14 yaşlarından evvel okunmamalı/ okutulmamalı olduğu
kanısındayım. Neden mi? Kendimden biliyorum da ondan.
Son derece çorak geçen ilkokul yıllarımın ardından
ortaokulda da Çalıkuşu ve birkaç hikaye kitabı dışında kitap okuduğumu
hatırlamıyorum. Ancak en azından fobimi yendim, kitaplarla barıştım diye
düşünürken lise başladı.
Lise yıllarında da ağır meslek dersleri ve staj gibi
yoğun programım nedeniyle de pek kitap okuduğumu hatırlamıyorum. J (evet bence de
kesinlikle büyük (k)ayıp!!!) Ama yooo bu konuda bu defa suçlu ben değilim, ağır
müfredat! Allahasen o yaşta bir çocuğa o kadar muhasebe, ekonomi ve hukuk dersi
yükler onca sınava tabi tutarsan o çocuk roman okuyacak vakti nasıl bulsun!?
Haydı buldu diyelim, kitaplar o yıllarda öyle kolay alınan bir şey değildi ki
–keza alınıyorsa da ben bilmiyordum.- Çok pahalıydı. İnternet siteleri falan da
yok ki; rekabet olsun, öğrenciye yarasın. Ne? Kütüphaneler mi var. Ayol
güldürmeyin beni, ülkemizden bahsediyorum güzel yurdumuzdan, kütüphaneyi kim
kaybetmiş ben bulayım. Ayrıca kütüphanelerin de kapıları hep kilitliydi benim
okuduğum okullarda, hem kilitli olmadığında da götüren, getirmiyor diye sadece
kütüphanede okumana izin verilirdi. Kısacık teneffüslerde ne kadar
okuyabileceksen artık…
Romanlar konusunda 9.sınıfta en yakın mahalle arkadaşımın
dönem ödevi için bir gecede 250 sayfalık yabancı bir kitabı (adını ve konusunu
şu an hiç hatırlamıyorum) okumuştum (okumuştum derken; bizimki durmuş durmuş
tam ödevlerin teslim edileceği günden bir gün önce, üstelik de akşamın dar
vakti tabir-i caizse yumurta kapıya sıkışınca yardım dilendi, ödevin sabaha
teslim edilmesi lazımmış.) Tüm gece uyumadım. (Sonuçta arkadaş için çiğ tavuk
yenir.) Okumadan nasıl özet çıkarayım… Önce 50 sayfa okudum baktım biteceği
yok, daha özeti çizgisiz dosya kağıdına dolma kalemle inci gibi yazılacak,
kapağı hazırlanacak, süslenecek, püslenecek…vs. O zamanlar (1999) şimdiki gibi
bilgisayarmış, internetmiş, internetten kitap özetleriymiş ne gezer… Daha
doğrusu rahmetli babacığım ticaret lisesinde okuduğum için bilgisayar almıştı
ama ben daha fazla masraf olmasın diye eve internet bağlatmamıştım. Hem
bağlatsam ne değişecekti? Bilmiyoruz ki, bu meret (pc) nasıl kullanılır,
bozulur diye korkudan basamıyoruz bir tek tuşuna bile, okulda da bilgisayar
dersi var, öğretmeni yok, dersler boş geçiyor. Her neyse kitabın özetini,
sayfaları atlaya zıplaya orasından burasından aldığım paragraflarla az-biraz
değiştirerek çıkardım. 50 vermiş hocası. Ben 70 falan
bekliyordum açıkçası, en azından o inci gibi yazım bunu hak etmişti. Sonuçta o
değil ben aldım o puanı. Oysa kendim dışında da her yıl onca kişinin (kardeş,
yeğen, arkadaş…vs.) dönem ödevini yapmışımdır ve o ana kadar en düşük aldığım
puan 90 olmuştur. O da zaten bu referansıma güvenerekten benden yardım
istemişti. Çok üzüldüm gerçekten, hala da üzülürüm, hem o öğretmeninin benim
dönem ödevlerindeki istikrarıma verdiği zeval nedeniyle, hem de arkadaşımın
karnesine düşen puana. Sınıfta kaldı, sonraki yıl bir daha kaldı ve akabinde
tasdikname. Anlayacağınız atıldı. Sahi sadece dönem ödevi yüzünden değil, diğer
derslerinin de maşallahı vardı; 2’den yukarı dersi yoktu hanımefendinin.
Nerede kalmıştık? Hımm okumaya nasıl başla(yama)dığımı,
okuduğum kitapları söylüyordum. Koca lise dönemince birkaç tane İpek Ongun
kitabı dışında kitap okuduğumu hatırlamam, ne yazık ki... Evet yukarıda da
belirttiğim gibi kesinlikle büyük (k)ayıp! Ve o yılların eksikliğini bu
yıllarda bile hala çekerim. Nerede, ne zaman, nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama
liseden sonraki sanırım üniversite yıllarında bir şekilde “düzenli ve
istikrarlı” okumaya başladım. Kişisel gelişim kitapları ile başladığımı
sanıyorum. Bir dönem favorimdi. Doğan Cüceloğlu’ları, Mümin Sekman’ları, Üstün
Dökmen’leri az okumamışımdır hani. Hayaller-Hayatlar olayından ötürü bir süre
sonra kişisel gelişim kitaplarını okumak istemiyorsunuz. İçinizdeki cevheri
işleyecek iş ortamları yok çünkü. Bu türdeki kitapları gereğinden fazla okuyup da
kendinizi üzmenin alemi yok. Bu yazarları elbette ki okuyun, okumanız da şart,
ancak iş hayatınızda mutlu olmanın formülü üst üste okumamanızdan geçiyor!
Şöyle bir şey var ki; okul hayatım
süresince öyle dizi dizi, seri seri kitaplar okumamış olsam da her zaman sözel,
özellikle de Güzel Yazı, Kompozisyon, Edebiyat ve Türkçe derslerinde çok
başarılı olmuşumdur. 10.sınıfta şiir de derecem bile olmuştur yani, tabi okul
çapında. Dolma kalemim durur hala. J (Ah
o dolma kalemler yok mu dolma kalemler…) Edebiyat öğretmenim Çanakkale konulu
şiirimi çok beğenmiş ve tebrik ederken “aferin kızım, kitap okuduğun çok belli
oluyor, her zaman oku!” demişti. Fakat üzülmesin diye “ben kitap okumuyorum ki
Hocam!” diyememiştim. Hele ki bir kompozisyon yazmayayım. Yazdığını okuma
kısmında özellikle bana söz verilmezdi. Eeee verilince zaten 40 dakikalık ders
süresi yetmiyordu. Kompozisyon sınavlarında, öğretmenlerim herkese 1 kağıt
verirken bana 2 kağıt verirlerdi. Durur durur ilham beklerdim son 5 dakikada
beklediğim ilham gelirdi ve bit kadar yazı ile 2 sayfayı da doldururdum. Yazma
huyum yaradılıştan gelen bir yetenek sanırım, genlerimde var; kardeşlerim de
aynı benim gibiler. :) Şaka
bir yana düşüncelerimi yazı diliyle anlatabilme özelliğimi 6.sınıfta Güzelyazı
Dersi nedeniyle Belirli Gün ve Haftalar hakkında sürekli yazdığım
kompozisyonlara, yine aynı dersin başka bir öğretmenince 7.sınıfta günlük
tutmanın zorunlu kılınmasına, yine aynı dönemde Atasözleri ve Deyimler
kitabı ile kafayı bozmaya ve de merak özelliğimden -dayımdan kalan- Temel
Britannica serisini aklıma estikçe okumuş olmama bağlıyorum. Bitkiler,
hayvanlar, coğrafya, felsefe…vb. hakkında bugün ne biliyorsam temeli Temel
Britannıca’dan gelir ve Meydan Larousse’tan. :)
Bunları niye mi anlattım? Çünkü kitap okumak kimileri
için ekmek + su gibiyken, kimileri için ise çok sıkıcı bir eylemdir. Ben şu an
ilk kategorideyim ama uzun bir dönem 2.kategorideydim. Kitapları sevmeyenlere
ithafendi bu açıklamalarım. Şimdi ben size kitapları sevin, sevmelisiniz, okuyun,
okumalısınız desem hiç bir işe yaramaz biliyorum.
Kitap okumak için gerekli 2 koşul var, bunları
sağlarsanız zaten seveceksiniz. Garanti! Birincisi “gelişmeyi istemek”,
beynimizin inanın buna çok ama çok ihtiyacı var. Sizinkinin olmadığını düşünüyorsanız,
bu durumda sizinkinin herkesten daha fazla ihtiyacı var! İkincisi ise doğru
zamanda doğru kitap ile tanışmış olmak.
Yukarıda da uzun uzun anlattığım üzere size en uygun
kitabı seçerek işe başlamalısınız. (Eğer zaten iyi bir okuyucuysanız size bir
önerim yok, sizin varsa ben alayım :) ) Benim asıl hedef
kitlem kitaplardan kaçanlar (hoş yazımı bu satıra kadar okuyabildiyseniz, okuma
konusunda sıkıntınız yok demektir. =P ) Aşağıda kategoriler var. Mutlaka en az
biri sizin ilgi alanınıza giriyordur. Yapmanız gereken kendinize hitap eden tür
ile başlamak. Türlere geçmeden evvel birkaç önerim var: Sizi cezbeden türü
seçtiğinizde kendinize hedef koyarak okuma alıştırmaları yapmalısınız. Mesela
benim günlük hedefim 100 sayfadır. Bunu yapamazsam 50 sayfadır. Bunu da
yapamazsam en azından 20 sayfadır. Bir kitabın sayfa sayısına göre zamanımı
programlamaya çalışırım. Bazen hedeflediğimden daha kısa zamanda bitiririm.
Bazense tam tersi. Ancak çok geç olmadan ulaşırım hedefime. Evvela Türk
yazarlarımızla başlamanız bir başka önerim. Bazen bazı kitapların içine
giremezsiniz. Hani doğru zaman ve doğru yerde, doğru kitapla tanışmış olmaktan
bahsetmiştim. Hoşlanmadıysanız bırakın, kendinizi zorlamayın, ileride
okursunuz. Çünkü her kitap, herkese, her dönemde hitap etmeyebilir.
Yalnız yarım bıraktığınız kitaplarınızın sayısı gittikçe artıyorsa o zaman
sorun kitapta, yazarda, konusunda, dilinde, anlatımında değil, üzgünüm ama
sizdedir. Bu arada ince (en çok 120 sayfa) kitaplardan başlamanızı öneririm.
Çünkü bunları okumak size başarı hissi ve tabiki mutluluk verecektir. Kısa
zamanda çok sayıda kitap bitirmiş olmanın mutluluğundan bahsediyorum, hem bir
çok yazarın da kaleminin tadını alırsınız böylelikle… J
Benim ve BİRODAKİTAP bloggerları Aslı ve Kübra’nın
okuduklarımızdan sizlere öneriler sunacağım. Tabiki hepsine yer vermek
namümkün, bir ya da birkaçını ileteceğim. Daha fazlası için blogumuzdaki yorumlarımızı
okuyabilirsiniz. Bu bağlamda yapıcı eleştirileriniz ve güzel önerileriniz bizi çok
mutlu eder. Bu listede olmazsa olmaz kitapların ve yazarların yanısıra, kendi
deneyimlediklerimiz mevcut. Ve şunun özellikle altını çizmek istiyorum ki;
bizler Edebiyatçı, öğretmen, psikolog, pedagog…vs. değiliz. Sadece kitap
okumayı, Edebiyat’ı ve dilimizi çok seviyoruz. Dilimizi koruyarak dilbilgisi
kurallarına azami özen göstererek yorumlarda bulunmaya çabalıyoruz. Yine de
hatalarımız olabilir, eleştirilerinizi bizden esirgemeyin. Hz. Mevlana’nın “bir
mum başka bir mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez!” özdeyişine
kulak vererek tecrübelerimizi,
görüşlerimizi paylaşmayı hedefliyoruz ve sizinkilerden de yararlanmayı umut
ediyoruz. Vee her birimiz gerçek hayatımızda BİRODAKİTAP ile yaşamak ve
yaşlanmak istiyoruz… (Amin) :)
KİTAP KATEGORİLERİ
AİLE: Bu türde kitap arayışı içindeyseniz Doğan
Cüceloğlu’nun kitaplarını mutlaka okumalısınız.
ANI-MEKTUP-GÜNLÜK: Burçak Çerezcioğlu / Mavi Saçlı Kız (
-22 Yaş) ve Sabahattin Ali/ Canım Aliye, Ruhum Filiz (Her yaş için uygundur.)
ANLATI: Maksim Gorki/ Çocukluğum, Yaşar Kemal/ Çakırcalı
Efe.
ANTROPOLOJİ-ETNOLOJİ: Jared Diamond/ Tüfek, Mikrop ve
Çelik (Blogdan Aslı’nın yorumunu inceleyiniz.)
ARAŞTIRMA-İNCELEME: Oktay Sinanoğlu/ Bye Bye Türkçe.
AŞK: Sabahttan Ali/ Kürk Mantolu Madonna ve Canan Tan
kitapları tercih edilebilir.
ASTROLOJI-FAL-RÜYA: Hiç ilgi alanıma girmiyor, bu nedenle
öneride bulunamayacağım.
BILGISAYAR-İNTERNET: Sanırım bu alanda hiç kitap
okumadım.
BILIM-KURGU: Adam Fawer/ Olasılıksız, Ray Bradbury/
Fahrenheit 451
BİLİM-TEKNOLOJI-MUHENDİSLİK: Charles Darwin/ Türlerin
Kökeni
BİYOGRAFİ: Yine Maksim Gorki/ Çocukluğum’u önerebilirim.
Ayşe Kulin / Hüzün.
ÇİZGİ-ROMAN: Fırat
ÇOCUK: Küçük Prens, Şeker Portakalı, Delifişek, Güneşi
Uyandıralım, Çocuk Kalbi.
DENEME-İNCELEME: Michel De Montaigne/ Denemeler, Yılmaz
Özdil/ İsim, Şehir, Hayvan.
DİN (İSLAM): Kur’an-ı Kerim (İslamiyet hakkında ilk
okuyacağınız kitap Kur’an-ı Kerim olmalıdır.)
DİZÜSTÜ EDEBİYATI: Bu tür hayatımıza yeni yeni girdi. İyi
ki de girdi. Ben seviyorum. Bu türde Pucca’nın kitaplarını öneririm. (Bir genç
kızın erkeklerle ılgılı bazen gerçek, bazen hayal ürünü hikayelerini
okuyorsunuz, okurken yarılıyorsunuz. Tam plaj kitabı.)
DÜNYA KLASIKLERİ: Bu türde Hasan Ali Yücel çevirilerinden
okuyunuz. Aksi halde diğer çevirilerden pek anlayamaz ve sevmeyebilirsiniz.
EDEBİYAT: R. Nuri Güntekin/ Çalıkuşu, Khaled Hossini/
Uçurtma Avcısı.
EFSANE-DESTAN: Homeros/ İlyada, Homeros/ Odysseia.
EĞLENCE-MİZAH: Favorim olan tür. J Aziz Nesin/ Yaşar
Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı mutlaka okuyun.
EKONOMİ-EMEK-İŞ DÜNYASI: Adam Smith/ Milletlerin
Zenginliği
ELEŞTİRİ-KURAM: George Orwell/ Hayvan Çiftliği.
FANTASTİK: İhsan Oktay Anar/ Puslu Kıtalar Atlası. Harry
Potter Serisi
FELSEFE-DÜŞÜNCE: Franz Kafka/ Dava. Platon/ Devlet.
GENÇLİK: İpek Ongun kitapları. Harry Potter serisi.
GEZİ: Evliya Çelebi/ Seyahatname.
HALK EDEBİYATI: Dede Korkut Hikayeleri, 1001 Gece
Masalları.
HİKAYE (ÖYKÜ): Türk yazarlarımızdan sonsuz bir yelpaze
var. (Y.Kemal, S.Ali, Ö.Seyfettin…vb.)
HOBİ: Hiç hobi türünde kitap okumadım. :S
HUKUK: Lise ve üniversite ders kitapları dışında bu türde
de hiç kitap okuduğumu hatırlamıyorum. Bu nedenle önerim yok.
İLETİŞİM-MEDYA: Halil İnalcık/ Doğu-Batı.
İNSAN ve TOPLUM: Mümin Sekman/ Her Şey Seninle Başlar.
KADIN: Yılmaz Özdil/ Kadın, Şermin Çarkacı/ Başlarım
Şimdi Anneliğe.
KADIN-ERKEK: Mark Twain/ Adem’le Havva’nın Güncesi.
KİŞİSEL GELİŞİM: Bu türde önerdiğim yazarların isimlerine
yukarıda yer vermiştim. :)
KORKU-GERİLİM: J.C Grange/ Kızıl Nehirler.
MACERA-AKSİYON: Dan Brown/ Cehennem.
MANGA: Şimdi bu türde okudum desem yalan olur.
MASAL: Küçüklere; Kırmızı Başlıklı Kız J Büyüklere; 1001
Gece Masalları.
MİTOLOJİ: Halikarnas Balıkçısı/ Anadolu Tanrıları
MODA: Moda kendine yakışandır. J
MÜZİK: Patrick Suskınd/ Kontrbas.
ÖZLÜ SÖZLER-DUVAR YAZILARI: Akın Alıcı/ Hayata Yön Veren
Sözler (Bu kitabımı da verdim birine, hala getirecek)
PARAPSİKOLOJİ-SPİRİTÜALİZM: Laf aramızda adını bile zor
yazdım.
POLİSİYE: Dan Bromwn/ Melekler ve Şeytanlar. Sakın
filmini izlemeyin! Evvela kitabını okuyun!
PSİKOLOJİ: Knut Hamsun/ Açlık.
ROMAN: Önceliğiniz Türk yazarlar olsun, yelpaze çok
geniş. Yaşar Kemal / İnce Memed’i mutlaka okuyun.
SAĞLIK-TIP: Okudum desem yalan olur.
SANAT: Ln. Tolstoy/ Sanat Nedir?
SENARYO-OYUN: W. Shakespeare/ Hamlet.
ŞİİR: Çok severim. Orhan Veli, Cemal Süreyya, Atilla
İlhan, Nazım Hikmet, Turgt Uyar, Özdemir Asaf…vb.okuyun.
SİNEMA: Okuduğumda eklerim. :)
SİYASET-POLİTİKA: Mustafa Kemal ATATÜRK/ Nutuk. G.Orwell/
1984
SOSYOLOJİ: Marlo Morgan/ Bir Çift Yürek.
SÖYLEŞİ-RÖPORTAJ: S.Ali/ Markopaşa Yazıları ve Ötekiler.
SÖZLÜK-ANSİKLOPEDİ: Kapsamlı bir Türkçe sözlüğü bulunsun
kitaplığınızda ve tabiki Atasözleri ve Deyimler sözlüğü de!
SPOR: Fenerbahçe tarihi ile ilgili bir kitap okumuştum
ama adını anımsayamıyorum.
TARİH: Yelpaze geniş bir tür ama Turgut Özakman / Şu
Çılgın Türkler mutlaka okunmalı, okutulmalıdır.
TASAVVUF-MEZHEP-TARİKAT: Mevlana/ Mesnevi
TİYATRO: Şinasi/ Şair Evlenmesi
YEMEK: Oktay Usta, Emine Beder.
YERALTI EDEBİYATI: Chuck Palanhnıuk/ Dövüş Kulübü
Ben size okumanın dışında, yazmayı da çok sevdiğimi
söylemiş miydim? J Yazınca insan rahatlıyor, gerçekten.
Parmaklarınızdan akıveriyor içinizdekiler… Kuş gibi oluveriyorsunuz. Sizlere de
her konuda yazmanızı öneriyorum. Günlük tutabilirsiniz, okuduğunuz kitapların
özetlerini, siz de bıraktıkları etkileri, öğrendiklerinizi…vb. kağıda / worde
dökünüz. Söz uçar, yazı kalır. Zamanla unutuyor insan yaşadıklarını da
okuduklarını da, ileride bu anılarınızı okuyup hatırlar ve mutlu olursunuz.
Oh be! İnstagram ve twitterda olduğu gıbı karakter
kısıtlamasına takılmadan şöyle uzun uzuuun yazmanın keyfini özlemişim. :)
Son olarak bir şeye daha değinmek istiyorum; bizler
tezcanlı bir milletiz ve okumayı da dinlemek hususunda olduğu gibi eksik
yapıyoruz. Uzunmuş ya(!) diyerek onca güzel köşe yazısını, kalınmış ya(!)
diyerek onca güzelim kitabı okumaya üşeniyoruz… Oysa bir bilsek neler neler
kaçırıyoruz… Okuduysak da anladıklarımız bazen anlatılandan çok uzak olabiliyor. Bunları millet olarak
aşabildiğimiz günleri en içten dileklerimle diliyorum.
Bu arada fark etmişsinizdir bu yazıcı/ katip özelliğimden
ötürü yakın çevrem bana yanlış bir meslekte (bankacılık) olduğumu eğitim,
gazetecilik, avukatlık, halkla ilişkiler…vb. alanlarında olmam gerektiğini sürekli
vurgular ve mutlaka hikaye yazmam, en azından bir blog açmam hususunda hep
ısrarda bulunmuşlardır. Zaman zaman sıcak bakmadım değil ama ciddi anlamda bu
konuya eğilmedim. Bu blogu açma konusundaki fikir babamız (ya da anamız desem:P
) Sevgili Kübra’dan teklif gelince de tepkim şu yönde oldu: “Aslı’nın ve senin
yanında benim adım bile olmaz, mahçup olurum size karşı, ben almayayım...” desem
de, bana gerekli gazı verdi ve beni ikna
etti. Allah utandırmasın. :)
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Okumak Harika Bir Eylemdir!
Esra K.K.